Almanya’da neler oluyor?..

YAYINLAMA: 13 Nisan 2016 / 20.00 | GÜNCELLEME: 13 Nisan 2016 / 20.00

Kıyamet kopuyor!

Almanya’da Adalet Bakanlığı, Dışışleri Bakanlığı ve Şansölyelik (Başbakanlık) tamamının yetkilileri toplantı halindeler.



Konu: ZDF televizyonunun ‘Eğlence, güldürü’ programının sunucusu ve komedyen Jan Böhmermann aleyhine Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’na hakaret edilmesi nedeniyle açılan davaya tartışılıyor. Alman Federal Cumhuriyeti’nin davranışı nasıl olmalıdır? 


 

Almanya tarihinde böyle bir toplantı şimdiye kadar yapılmadı. Dava son derece önemli.

Youtube’da, sosyal medyada bu program milyonlarca kez izlendi.

Ben de Almanya’daki arkadaşlarımın uyarısı ile orijinalini izledim.

Hemen ertesi gün bu konuda yorum yapacaktım ama program o kadar rezildi ki, yazmamaya karar verdim. Ancak, bu kadar dallanıp budaklanacağını da tahmin edemedim.

Öyle sanıyorum ki, dava açılmasaydı, etki bu kadar büyümeyecekti.

 

ZDF, Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi sözlü başvurusu üzerine bu programın bütün video kayıtlarını kendi internet sayfasından kaldırdı.
Ama internette bulmak mümkün. Hatta Türkçe altyazılıları bile var.

Açılmış olan davanın özü, Federal Alman Cumhuriyeti Ceza Kanunu’nun 1872 İmparatorluk Dönemi’nden beri, değişen tüm diğer maddelerine rağmen korunmuş olan 103’üncü maddesi çerçevesinde.

Bu madde özet olarak diyor ki; Almanya’nın diplomatik ilişkileri olan yabancı ülke Kralları ve İmparatorlarına dil uzatılmasının cezası üç aydan beş yıla kadar hapis cezası…

 

103’üncü madde ile ilgili son uygulama İran'da Şah döneminde 1953 yılında bahis konusu olmuş.

Şimdi Almanlar çok ciddi bir konuyla karşı karşıyalar.

Geniş bir ifade özgürlüğü içinde yaşayan Almanlar, birkaç gün içinde bu olayı çözeceğiz demekle iyice sıkıntıya girdiler.

Bir tarafta asla taviz verilmemeli diyen kamuoyu baskısı, diğer taraftan Şansölye Merkel’ın Türkiye ile olan ve son zamanda mülteciler nedeniyle daha da üst seviyeye çıkan ilişkileri…

Yani, konunun temeli ‘Demoklesin kılıcı(Türkçe ifadesiyle ‘iki ucu boklu değnek’) her an Merkel’ı yaralayabilir.

 

Fikir ve ifade özgürlüğü mü öncelikli, yoksa 1872 imparatorluk döneminden beri Ceza Kanunu’nda yer alan 103’üncü madde mi?

 

Alman arkadaşlarımla yazışmalarımda bunun resmen bir skandal olduğunu, bu kadar hakaretin mizahla, şakayla ilgisi olamayacağını, kabul edilemez bir rezillik olduğunu söyledim.

Onlar da, bunun ifade özgürlüğüne girdiğini, siyasilere bu denli ağır mizah yüklemeleri yapıldığını, hatta şu anda 30 bin pound için Cameron’a söylenmedik söz kalmadığını yazdılar.

 

Ama kendilerini savunurken öyle bir laf ettiler ki, ne diyeceğimi bilemedim.

Senin orada ne oluyorsa buraya saniyesinde geliyor. Bak dinle şimdi! Sizin liderler birbirine ‘Sapık, hırsız, cinsel sapık, ipliğini pazara çıkaracağım bak göreceksin’ diyorlar. O programda sarfedilen sözler asla bundan daha ağır değildi!

Şimdi buna nasıl yanıt verilir?

Oğlum biz birbirimize  söveriz ama siz yapamazsınız” mı diyecektim! Tabii ki demedim. Ama elin oğlu bakın nasıl savunma yapıyor.

Siyaset miyaset…

Bu kadar ağır laflar, hakaretler olur mu?

Edep’ diyoruz ama, kendi yaptıklarımızı hiç hesaba katmıyoruz!..

 

 

 

Yutturduk zannediyorsunuz ama…

 

Bu haftanın başında gelen bir telefona ancak bugün köşemde yer verebiliyorum.

9 Nisan Cumartesi günü  Sabah’ın manşetinde ‘Cemaat Operasyonu’ vardı.

Devlet içinde ayrı bir devlet kuranların/kurmaya direnenlerin haberi…

 

İsmini bilmediğim (Bu gibi iletişimde çoğu kimse adını vermiyor, sorarsanız da yalan söylüyor!) şahıs şunları söyledi:
Cemaat operasyonunun üzerinde bilhassa Cumhurbaşkanı çok ciddi duruyor. Gazetelere bugün baktık, sizden başka bu operasyonu kimse manşetten vermemiş. Zaten çoğunluk da es geçmiş. Bunlar olabilir. Ama AK Parti ile çok yakın ilişkisi bulunan, çok iddialı bir gazete bu operasyona birinci sayfasında hiç yer vermemiş. Yani, belli ki ikili oynuyorlar, cemaatten bir şekilde yarar görüyorlar. Gazeteleri topladık ve bir mektupla birlikte Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’ne kargo ile gönderdik. İşte Gaziantep’te durum budur diye. Ne yapacaklar, merakla bekliyoruz. Sureti haktan gözüküp, güya millet kandıranlar belli olmalı.”

 

Sabırla dinledim. Bu yazdığım belki de 20 dakika dinlediğimin cüz’i bir özeti.

Yani, insanlar neyin ne olduğunu biliyor, yutmuyorlar.

Arşivler meydanda…

Merak eden açıp bakar.

 

 

 

Kendini akıllı zannedenler aslında…

 

Aslında bu cemaat konusu çok derinde. Bildiklerimiz, bilmediklerimizin yanında önemsiz kalır!

AK Parti yerel teşkilatında zannediyor musunuz ki, cemaattan kimse yok!

Antep’te bürokraside cemaat bitti!

Hayır!

Daha öncede yazmıştım. Zirve Üniversitesi’nde, (Artık değil) bilgisine, arkadaşlığına saygı duyduğum bilim adamı, Gökhan Bacık’la birkaç kez bizim ofiste yemek yedik. Çok şey öğrendim ondan, cemaatle ilgili.

Bir keresinde samimiyetle şöyle demişti:
Bak Abi, AK Parti siyasi bir partidir. Bugün vardır, yarın yok olabilir. Ama bizler inanmış insanlarız, hep var olacağız. İşte farkımız burada…

 

Bir alıntı haberle bu yazıyı tamamlayayım.

“17/25 Aralık operasyonundan sonra “paralelci” olduğu iddiasıyla çok sayıda polis Emniyet Teşkilâtı'ndan ihraç edildiği, ihraç edilemeyenlerin ise Doğu-Güneydoğu'ya gönderildiği biliniyor.

Erdoğan'ın geçtiğimiz haftalarda yaptığı, “Son günlerde şehit sayısındaki artışın sebebi paralel yapıya yakın polis ve askerlerden kaynaklanıyor. İstihbarat zaafiyeti olabiliyor. Bunun nedeni de bu yapının elemanları. İstihbarat paylaşımında sorun çıkarıyorlar, yanıltıyorlar” şeklindeki açıklama bu konudaki tartışmaları yeniden başlattı. 

 

Ardından 11. Cumhurbaşkanı Gül'ün geçen hafta Nusaybin'de şehit düşen bomba imha uzmanı 2 polisin daha önce kendi korumaları olduğunu bizzat duyurması, tartışmaları iyice alevlendirdi. Cemaat medyası, bu polislerin “paralel” gerekçesiyle ‘sürüldüğünü ve şehit olduğunu’ iddia etti.

 

İşte bu tartışmaların, Hazine bürokrasisinde çarpıcı yansımaları oldu. Tüm AKP hükümetlerinde kesintisiz görev alan, son olarak seçim hükümetinin kurulduğu 28 Ağustos 2015'e kadar da ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcılığını yürüten Ali Babacan'ın Erdoğan'ın istememesi nedeniyle milletvekili adayı yapılmayacağına kesin gözüyle bakılıyordu. Ancak Başbakan Davutoğlu'nun ‘ısrarı ve ricası”’sonucu Babacan listeye girdi ve 1 Kasım seçimlerinde de milletvekili seçildi.

Babacan yeni hükümette görev alamasa da Başbakanlık'ta özel oda tahsis edildi ve Davutoğlu'nun “fiili” yardımcısı gibi çalışmaya başladı.”

 

Durum böyle!

Bazı gazetelerin kendi inisiyatifleri ile cemaat operasyonu haberine yer vermemezlik edeceğini kesinlikle tahmin etmiyorum. Belli ki, malum bir yerden esinti var!

Kimse yutmuyor ama…

 

 

 

 

Almanya’da neler oluyor?..