101 YILLIK ACIYA ORTAK OLMA ZAMANI

YAYINLAMA: 22 Nisan 2016 / 20.00 | GÜNCELLEME: 22 Nisan 2016 / 20.00

Bundan tam 101 yıl önce 24 Nisan 1915'te bu topraklarda Ermenilere dönük tutuklamalar, sonrasında sürgünler ve katliamlar başladı. Kütahya'dan, Trabzon’a, Erzurum'dan Van'a, Sason'dan Diyarbakır'a, Urfa'dan Antep'e, Maraş'a Ermenilerin acılı yaşanmışlıkları tarihin belleğinde hala capcanlı. O katliamın yası tutulmuş değil. 'Yirminci asırda, bir yıl sürmez ölüm acısı ''der bir şiirinde Nazım Hikmet. Ancak yası tutulmamış acılarda zaman aşımı olmadığından bu acı hala taze hala kanayan bir yara olarak durmakta yaşamımızda.

Kürtlerin kendi aralarındaki sohbetlerinde Fermana Fillaha olarak geçen, İttihat Terakki yönetiminin 1915'te çıkardığı ''geçici'' kanunla Ermeni aydınların sürgün kararı sonrasında yaşanan acıların yıldönümünde, 101 yıl sonra tutulamamış bir yası tutmak, 'bu acı hepimizin' demek insan olmanın bir gereği olmaktadır.

Bugün 1915'ten geriye acılardan tortular kaldı. Neredeyse o dönemi yaşayanlardan kimse kalmadı ya da  çok az kaldı. Ama o dönemi yaşayanların bugün kalmaması acıların yaşanmışlığını da yok etmiyor. Kuşaktan kuşağa aktarılan acılar hep canlı kalıyor. Her defasında yeniden güncelleniyor. O anlamda tarihi tarihçilere bırakalım diyerek bu güncellenmiş acılardan kaçınılmıyor.

Bu acı hepimizin çünkü, 1895 ile Trabzon'da, Gümüşhane'de işaret fişeği çakılan, 1909 da Adana'da 10 binden fazla Ermeni’nin katledildiği, mallarına el konulduğu olayın ardından 1915'te daha geniş bir Ermeni katliamı yaşanarak bu ülke topraklarında tehcir ve katliamlar son bulmadı. 1915'ten günümüze tehcir ve asimilasyon politikaları hala sürüyor.

Osmanlı bakiyesi olarak kurulan genç cumhuriyet dönemi de ittihatçı politikaların devamcısı oldu. Ülkede tek tipleştirmeyi sağlamaya dönük 1924 anayasası ile cumhuriyet boyunca hep asimilasyon politikaları uygulamaya koyuldu. Gelen her hükümet açık gizli ittihatçıların politikalarını sürdürdü.

Bugün AKP'de Kürt sorunu yoktur tezi üzerinden kadim devlet politikasını, yani ittihatçı Türkleştirme politikalarını en kanlı bir şekilde uyguluyor. Yeni bir sürgün yeni bir tehcir ve kamulaştırma adı altında asimilasyon politikalarını uyguluyor.

Dün başbakan iken CHP'yi siyaseten vurmak adına utangaç bir Dersim özrü dileyen Erdoğan hiç bir zaman Ermeni Soykırımı ile ilgili bir şey demeye cesaret edememiştir. Çünkü bu ülkede devletin Kırmızı çizgisi olmuştur Ermeni Soykırımı.

Bugün Kürt sorununda çözümsüzlük batağında kıvranmanın nedeni, Alevi yurttaşlarımızın Maraş’ta, Sivas’ta hala acılarının üzerlerinde dumanların tütmesi, geçmişin acıları ile yüzleşme cesaretinin olmamasına bağlıdır. Oysa bu ülke demokratikleşecekse geçmiş ile yüzleşebilmek tarihsel bir zorunluluktur.

Daha öncede yazmış olduğum bir hikaye ile konuyu bağlamak sanırım iyi olacaktır. Hikâyeye göre; Bir köyde adamın kümesinden yumurta çalınır. Adam çocuklarına 'yumurtayı çalanı bulun' der. Çocuklar duymazdan gelir. Tavuk çalınır, bir süre sonra keçi çalınır baba hep 'yumurtayı çalanı bulun' der. Bir gün deve çalınır, baba yine 'yumurtayı çalanı' bulun der. Çocuklar 'ya baba koskoca deve çalındı, sen hala yumurtayı çalanın peşindesin' derler. Baba 'oğlum çünkü deveyi çalan yumurtayı çalandır' der. 'Sen yumurtayı çalanı bulsaydın, ne tavuk, ne keçi ne de deve çalınırdı' der.

Hikâyeden gerçeğe dönersek eğer, bu ülke daha cumhuriyetin kuruluşunda, 1915 gerçeği ile yüzleşebilseydi, ittihatçı geleneği sahiplenmeseydi, Cumhuriyet sürecinde yaşanan mübadele sürgünleri, Dersim katliamı, varlık vergisi, 6-7 Eylül olayları, Maraş, Sivas katliamları ve Kürt sorunu ve son olarak bu kanlı ablukalar yaşanmazdı.

101 yıllık acıya ortak olmak, kendi tarihimizle yüzleşmek bir vicdan sorunudur. Bir insan olabilme durumudur. Çünkü bize çocukluğumuzdan beri tarih diye hep yalan söylediler. Resmi Tarih çarpıklığın, yalanın gerçekleri gizlemenin tarihidir.

Bugün tarihle yüzleşme zamanıdır. Çünkü tarihin karanlıkta kalan her yanı bugünü iki misli karartır.

Celal DENİZ

 

 

101 YILLIK ACIYA ORTAK OLMA ZAMANI