KURALSIZLIK BİR DEVLET GELENEĞİDİR

YAYINLAMA: 07 Mayıs 2016 / 20.00 | GÜNCELLEME: 07 Mayıs 2016 / 20.00

Devletin iç işleyişinde belirgin bir kural vardır. Devlette devamlılık esastır. Bunun anlamı hangi hükümet gelirse gelsin hangisi giderse gitsin devletin işleyişi devam eder. Bunda şaşacak bir durum yoktur. Anayasal çerçeve içerisinde devletin kurumları varlıklarını devam ettirirler.

Köklü demokratik bir geleneğe sahip ülkelerde devletin hukukunu belirleyen anayasadır. İngiltere'de yazılı bir anayasa yoktur. Yazılı bir belge olmamasına karşın temel kurumların işleyişi yüzlerce yıllık geleneklere, belgelere göre düzenlenir. Amerika’da ise 1787 yılında ortaya konulmuş bir çerçeve anayasa vardır. Bu Anayasada yedi temel madde bulunur. Daha sonra ekler yapılmışsa da belirleyici alan bu yedi maddelik yasadır.

Bizim ülkemizde ise cumhuriyetin üçte biri sıkıyönetimler ve darbelerle geçtiği için anayasalar hükümetlerin her fırsatta değiştirebildikleri bir belgedir. Yönetilenler için uyulması zorunlu olan anayasa, yönetenlerin yönetimlerini güçlendirmek için değiştirmede hatta çiğnemede beis görmedikleri bir belgedir.

Özal tarafından ortaya konulan bir kere çiğnemekle bir şey olmaz düşüncesi sonrasında gelen siyasetçiler içinde bir yöntem olmuştur. Erdoğan ''Türkiye'de rejim fiilen değişmiştir'' derken de anayasanın dışına çıktığının net mesajıdır. Ki uygulamaları ile de bunu ortaya koymuştur.

Cumhuriyetin kurucuları devletle CHP'yi özdeş kılmışlardır. O anlamda Mustafa Kemal devlet yönetiminde demokratik olmayan kuralları işletebilmiş, CHP'de kimin genel başkan ve başbakan olacağını kendisi belirlemiştir.

Mustafa Kemal Şeyh Said isyanını bastırmada, Ali Fethi Okyar'ın sıkıyönetim tedbirleri ile çözüm yanlısı olmasından dolayı 1925 yılında istifasını ister, yerine İsmet İnönü'yü getirir. İsmet İnönü eliyle Şeyh Said ve arkadaşları idam edilir, direniş bastırılır.

Dersim katliamından önce İnönü mecliste bir konuşma yapar. ''Dersim hadisesi bitmiştir'' der. Çünkü o dönemde bazı aşiretlerden yüzlerce kişi öldürülmüş, bazıları sürgüne gönderilmiştir. Ancak Mustafa Kemal ve Fevzi Çakmak, Dersim için katliamda ılımlı davrandığı için ( kanında biraz da olsa Kürt kanı var diye) İnönü'nün istifasını ister. Yerine Celal Bayar getirilir, çok kısa sürede Seyit Rıza asılır ve Dersim bombalanır, on binlerce Kürt katledilir. Burada Mustafa Kemalin hem pragmatist tutumu hem de otoriter siyaseti belirgin bir şekilde görülmektedir. Bu örneklerde de görüyoruz ki tarihte kendi partisinin insanlarına darbe yapan bir gelenek var.

Erdoğan Cumhuriyetin kurucu kadrolarına karşı eleştirel tutum takınan biri. Ancak onların yöntemlerini onlardan fazlasıyla kullanır durumda. O da partisine karşı darbe yapmıştır. Davutoğlu'nun son basın toplantısında ''4 yıllık hukukumuzun kısa sürmesi benden dolayı değil, ortaya çıkan zaruriyetin neticesidir. '' derken Erdoğan’ın müdahalesine işaret etmiştir.

Davutoğlu'nu bertaraf ederek bundan böyle başbakanlığa işaret edeceği kişi daha düşük profilli ve daha itaatkar birisi olacaktır. Bugün Davutoğlu'nun bu şekilde başbakanlıktan uzaklaştırması fiili başkanlık sürecinin ne tür sonuç vereceğini bize göstermektedir. Demokratik bir devlet geleneğinin olmadığı bu ülkede Erdoğan'ın tek adamlığının nasıl bir keyfiyete dönüşeceğinin çok somut bir örneğidir Davutoğlu vakası. Şimdi biat eden düşük profilli bir kişi ile fiilen başkanlık sistemine geçişi ilan edecektir Erdoğan.

Tarih tekerrür ediyor.

Ancak ne ülkenin, ne de dünyanın koşulları, tek parti döneminin koşullarına benzememektedir. Bu anlamda Erdoğan'ın faşizan bir yönetim özlemi karşıt dinamiklerini de üretmiştir. Önümüzde ki süreç Erdoğan'ın aleyhine dönecek potansiyelleri barındırmaktadır. Ancak ülke insanı bir süre daha Erdoğan’ın keyfiyetinin yarattığı acıyı, yıkımı yaşayacaktır.

Celal DENİZ

 

 

KURALSIZLIK BİR DEVLET GELENEĞİDİR