Bireysellik mi, yoksa demokrasi mi?
"Ne oluyor?" diye sormanın tam zamanı... Siyaset barometresinin gösterge tutarsızlığına alıştık deyip geçelim mi? Haksızlık yapmaz mıyız o zaman?
Şimdi bir bakalım şu siyaset pazarına...
Bir yanda iktidari cephede "sessuzluk..."
Öteyanda "anamuhalefet"te her kafadan bir ses...
MHP'te ise hepten hareketlilik yaşanıyor.
İktidar açısından/cephesinden AKP'de sismik ölçümlerde pek görünmese de MHP'deki gelişmelerin beklentiye bırakıldığı gözleniyor. Bu beklentide MHP'de oluşacak bir fay hattından gelecek seçmen sayısıyla Parlamentoda 400'lü koltuğa kavuşmanın umut dolu sessizliği var. Tam siper olmuş bir durum...
MHP'de parti içi muhalefetin çok başlılık görüntüsünü toparlayacak Meral Akşener'in tekil söylemleri dikkat çekiyor, alkış alıyor ayrıca... MHP Genel Başkanlığı'na Akşener'in gelmesi hiç kuşku yok ki, başta iktidar partisi AKP'nin, sonra Ortadoğu'da bir milliyetçi akıma dayalı partinin iktidara gelmesi ABD'nin "Büyük Ortadoğu Projesi"ne ters bir gelişme olur.
CHP'nin görünürde AKP iktidarına karşı yaptığı muhalefet çıkışlarının çoğunlukla gündeme ilişkin oluşu "sakız çiğneme" olarak tanımlanıyor kamuoyunda... Üstelik aynı konuda konuşan partililerin farklı akortlu sesler çıkarması da var bu arada...
Kısacası, iktidar ve de muhalefet cephesinde demokrasi adına yeni yeni sınavlar verecek ülkemiz insanı... Hem de kısa bir süreçte, önümüzdeki aylarda..
***
Demokrasi için "çok seslilik" diyoruz. Yetmiyor, "çoğunluk" diyoruz. Hak, hukuk, sosyal adalet diyoruz... Ama sonuçta yukarıda saydığımız ve sayabileceğimiz kişisel açıdan nice erdemsel tanıma saygı duyan kim?
Başka türlü soralım: Demokrasinin bu ülkede gerçek anlamda yerleşip kökleşmesine arzulayan/isteyen var mı?
Demokrasi için "çok seslilik" diyoruz da; bunu siyasal arenada nasıl yaşıyoruz, hiç düşündünüz mü?
Demokrasilerde "tekil kişilik"lerin; ancak kişisel eylem ve görüşleri olur. Toplumsal görüş ise "tekil kişilik"lerin birlikteliğiyle "toplumsal görüş" oluşur, ortaya çıkar.
Demokrasiye giden yol da bu başlangıçtan başlar.
Ama ne yazık ki, ülkemizde bu güzel başlangıcı yaşayamıyoruz. Hep özlemde, kursakta kalıyor.
Demokrasinin vazgeçilmezi düşünce ve söz hürriyetini "parti disiplini" adına tutsak eden anlayışla mı bu ülkede demokratik haklar yerleşip kökleşecek?
Kişilikler, beyinsel anlamda demokratik zenginliklerle donanmazsa; bu alanda değil bir ileri hamle, küçük bir aydınlık söz bile beklemek saflık olmaz da ne olur? Böyle bir durumda elbette "çok seslilik"ten ortada eser kalmaz; üstelik kişiye bireysel anlamda -arzulamadığı halde- "düşünce/söz/yazı hürriyetleri" açısından da tutsaklık yaşatır.
Uzun sözün özü: Bir ülkedeki "bireysel görüş/söz egemenliği" ni kıracak demokratik çıkışların yokluğu; demokrasileri bir güve gibi her gün yer-bitirir.
Ne yazık ki; böyle toplumların demokratik yaşamı hep özleyerek ömür tükettiğini yazıyor tarih...