KORKARAK DEVLET YÖNETMEK

YAYINLAMA: 18 Mayıs 2016 / 20.00 | GÜNCELLEME: 18 Mayıs 2016 / 20.00

Cumhurbaşkanı çözüm sürecinin bitirilmesinden sonra Kürt sorununda güvenlikçi politikaların işaretini vererek, '' son teröristte kalmayıncaya kadar mücadele sürecek'' demişti.

Bu sözlerin ardından Kürt illeri ablukaya alınmış, tanklarla şehirler dövülmüş binleri aşan sivil, savaşçı, polis, asker hayatını kaybetmişti. İnsanlar şehirlerini terke zorlanmış, birçok insan kendi yurdunda sürgün durumuna düşmüştü.

Böylesi yıkımların yaşandığı Kürt illerini bir kaç gün önce gezme fırsatım oldu. Viranşehir Kızıltepe yolu üzerinde Derik kavşağında bir jandarma karakolu bomba yüklü bir araçla yok edilmiş. Binanın etrafına beyaz branda çekilmiş, üzerine büyükçe bir bayrak asılmış. Ama bir tek asker yok yıkık binada.

Kızıltepe’ye doğru yol alıyoruz. Kızlıtepe'de tomanın biri gidiyor biri geliyor. İnsanlar tedirgin. Abluka altında olan Nusaybin'den gelmiş insanlar Kızltepe'de 2 ya da 3 aile bir evde barınıyorlar. Kızltepe'den Mardin'e doğru gidiyoruz. Duble yolun bazı bölümleri tekleşiyor. Sebep karakola 300 metre kala barikatlar oluşturulmuş o nedenle yol tekleştirilmiş. Karakolun ya da kışlanın önüne Suriye sınırına döşedikleri beton bariyerler döşemişler. Yetmemiş onun önüne de tel kafesler içinde toprak dolu çuvallar var. Mardin içerisinde de karakollar kışlalar aynı şekilde .

Mardin'den Diyarbakır'a gidiyoruz. Yol Üzerinde Çınar'da benzer görüntüler var. Diyarbakır içerisinde de benzer önlemleri görüyoruz. Diyarbakır'da önceki gece patlayan bomba yüklü aracın patlaması konuşuluyor. İnsanlar tedirgin. Silvan'a giriyoruz. Silvan’da hayat rutin bir şekilde sürüyor. Geçmişin yarasını sarmaya çalışıyor Silvan. Akşam üzeri Batman'dayız. Batman hiçbir şey yokmuş gibi gayet rahat bir yaşama göze çarpıyor. İnsanlar caddeleri doldurmuş gecenin ilerleyen saatlerine kadar belirli caddeler cıvıl cıvıl.

Batman'dan Silopi’ye gideceğiz. Batman'dan ilk durağımız Hasankeyf. Hasankeyf hala baraj yapımının tehdidi altında. Yok olabilir diye fotoğraflarla görüntülüyoruz. Resim çektiriyoruz. Sabahın erken saati oluşundan mıdır kimse yok. Hasankeyf daha yeni uyanıyor sabaha.

Midyat’a kadar geçen sürede olağan üstü bir durumla karşılaşmıyoruz. Midyat idil arasında Nusaybin yolu kapalı oluşundan Irak'a giden tırlar uzun kuyruklar oluşturuyor. Yolda ağır seyrediyoruz. İdil'e vardığımızda bizi eli silahlı, sakalları saçları uzamış, kovboy kılıklı polisler durduruyor. Araç aranıyor, kimliklerimiz sorgulanıyor, nereye gideceğimiz soruluyor hatta ne işle uğraştığımız bile merak konusu. Arama noktasında yine beton bariyerler var. Üzerinde ''Şehitler Ölmez'' yazılı. Belli ki kendi kendilerini motive ediyorlar.                                                   

Cizre'nin girişinde de yine bildik görüntüler. Arama, kimlik sorma, kişiyi sorgulama nereden geldin nereye gidiyorsun gibi sorular.

Silopi'ye varıyoruz. Botaş önünde durduruluyoruz. Yine bildik kimlik sorma araç arama gibi rutinleşmiş davranışlar. Bütün bu yol boyu aramalarda gördüğüm şu ki devlet korkutmak için ağır silahlı araçlarını, tomaları ve eli silahlı Rambo kılıklı polisleri kullanırken bile aslında kendi korkularını gizleyemiyorlar. Onlarda tedirgin. Polislerde bıkmış bir ruh hali seziliyor.

Silopi dönüşü Midyat içinden geçiyoruz Mardin'e doğru. Orada emniyet müdürlüğü önünde bariyerlerle önlem alınmış hatta büyük ışıklı tabelası bile sökülmüş. Dönüşümüzde de giderken maruz kaldığımız uygulamalar aynen devam ediyor.

Bu yolculukta gördüğüm bir şey var. Devlet korkuturken korkuyor. Bunun adı korkarak devlet yönetmek. Düşünüyorum korku içinde tedirginlik içinde hangi ruh hali ile devletin elemanları halka hizmet üretebilir. Kaldı ki polislerde askerlerde insan. Psikolojileri bozulabiliyor. Böyle olunca bu gerginlik üreten güvenlikçi politikalar sürdürülebilir değil.

Rüzgar eken fırtına biçer deyimi aslında bir kez daha somutlaşıyor devletin bu şiddet politikalarında. Geçmişte PKK dağlarda zaman zaman askerlerle çatışırdı. Ölürdü öldürürdü. Şimdi şiddeti bir üst düzeye çıkarmış. Bomba yüklü araçlarla karakollara, ya da güvenlik elemanlarının olduğu yerlere veya geçiş güzergahlarına saldırıyor. Yani savaşı artık dağlarda değil şehirlerde yürütüyor.

Savaşın şehirlerde yürümesi sivil insanları birinci dereceden ilgilendiriyor. Artık hepimizin hayatı savaşın ürettiği tehditle karşı karşıya. Ama bu savaş şehirlerde halkı birinci dereceden etkiledikçe sürdürülebilir değildir.

Sürdürülebilir olmayan bir savaş kesin sonuç üretmez. Yani ne devlet PKK'nin halkla olan bağını kesebilir, ne de PKK devleti çökertebilir. Bu sonuç üretmeyen savaş sadece acı, gözyaşı ve yıkım üretecektir.

O nedenle de barış yeni bir hamle olarak her iki tarafında gündemine gelmelidir. Geçmişin deneyimlerinden yola çıkarak yeni bir çözüm süreci elzemdir. Çözümsüzlük çözüm olmadığı gibi sadece yıkımı çoğaltacaktır. Savaşın uzatılması hesap ne olursa olsun yanlıştır. Yanlış hesap bazen ''Bağdat'tan'' dönmeyebilir.

Celal DENİZ

 

KORKARAK DEVLET YÖNETMEK

Cumhurbaşkanı çözüm sürecinin bitirilmesinden sonra Kürt sorununda güvenlikçi politikaların işaretini vererek, '' son teröristte kalmayıncaya kadar mücadele sürecek'' demişti.

Bu sözlerin ardından Kürt illeri ablukaya alınmış, tanklarla şehirler dövülmüş binleri aşan sivil, savaşçı, polis, asker hayatını kaybetmişti. İnsanlar şehirlerini terke zorlanmış, birçok insan kendi yurdunda sürgün durumuna düşmüştü.

Böylesi yıkımların yaşandığı Kürt illerini bir kaç gün önce gezme fırsatım oldu. Viranşehir Kızıltepe yolu üzerinde Derik kavşağında bir jandarma karakolu bomba yüklü bir araçla yok edilmiş. Binanın etrafına beyaz branda çekilmiş, üzerine büyükçe bir bayrak asılmış. Ama bir tek asker yok yıkık binada.

Kızıltepe’ye doğru yol alıyoruz. Kızlıtepe'de tomanın biri gidiyor biri geliyor. İnsanlar tedirgin. Abluka altında olan Nusaybin'den gelmiş insanlar Kızltepe'de 2 ya da 3 aile bir evde barınıyorlar. Kızltepe'den Mardin'e doğru gidiyoruz. Duble yolun bazı bölümleri tekleşiyor. Sebep karakola 300 metre kala barikatlar oluşturulmuş o nedenle yol tekleştirilmiş. Karakolun ya                                                                                  da kışlanın önüne Suriye sınırına döşedikleri beton bariyerler döşemişler. Yetmemiş onun önüne de tel kafesler içinde toprak dolu çuvallar var. Mardin içerisinde de karakollar kışlalar aynı şekilde .

Mardin'den Diyarbakır'a gidiyoruz. Yol Üzerinde Çınar'da benzer görüntüler var. Diyarbakır içerisinde de benzer önlemleri görüyoruz. Diyarbakır'da önceki gece patlayan bomba yüklü aracın patlaması konuşuluyor. İnsanlar tedirgin. Silvan'a giriyoruz. Silvan’da hayat rutin bir şekilde sürüyor. Geçmişin yarasını sarmaya çalışıyor Silvan. Akşam üzeri Batman'dayız. Batman hiçbir şey yokmuş gibi gayet rahat bir yaşama göze çarpıyor. İnsanlar caddeleri doldurmuş gecenin ilerleyen saatlerine kadar belirli caddeler cıvıl cıvıl.

Batman'dan Silopi’ye gideceğiz. Batman'dan ilk durağımız Hasankeyf. Hasankeyf hala baraj yapımının tehdidi altında. Yok olabilir diye fotoğraflarla görüntülüyoruz. Resim çektiriyoruz. Sabahın erken saati oluşundan mıdır kimse yok. Hasankeyf daha yeni uyanıyor sabaha.

Midyat’a kadar geçen sürede olağan üstü bir durumla karşılaşmıyoruz. Midyat idil arasında Nusaybin yolu kapalı oluşundan Irak'a giden tırlar uzun kuyruklar oluşturuyor. Yolda ağır seyrediyoruz. İdil'e vardığımızda bizi eli silahlı, sakalları saçları uzamış, kovboy kılıklı polisler durduruyor. Araç aranıyor, kimliklerimiz sorgulanıyor, nereye gideceğimiz soruluyor hatta ne işle uğraştığımız bile merak konusu. Arama noktasında yine beton bariyerler var. Üzerinde ''Şehitler Ölmez'' yazılı. Belli ki kendi kendilerini motive ediyorlar.                                                  

Cizre'nin girişinde de yine bildik görüntüler. Arama, kimlik sorma, kişiyi sorgulama nereden geldin nereye gidiyorsun gibi sorular.

Silopi'ye varıyoruz. Botaş önünde durduruluyoruz. Yine bildik kimlik sorma araç arama gibi rutinleşmiş davranışlar. Bütün bu yol boyu aramalarda gördüğüm şu ki devlet korkutmak için ağır silahlı araçlarını, tomaları ve eli silahlı Rambo kılıklı polisleri kullanırken bile aslında kendi korkularını gizleyemiyorlar. Onlarda tedirgin. Polislerde bıkmış bir ruh hali seziliyor.

Silopi dönüşü Midyat içinden geçiyoruz Mardin'e doğru. Orada emniyet müdürlüğü önünde bariyerlerle önlem alınmış hatta büyük ışıklı tabelası bile sökülmüş. Dönüşümüzde de giderken maruz kaldığımız uygulamalar aynen devam ediyor.

Bu yolculukta gördüğüm bir şey var. Devlet korkuturken korkuyor. Bunun adı korkarak devlet yönetmek. Düşünüyorum korku içinde tedirginlik içinde hangi ruh hali ile devletin elemanları halka hizmet üretebilir. Kaldı ki polislerde askerlerde insan. Psikolojileri bozulabiliyor. Böyle olunca bu gerginlik üreten güvenlikçi politikalar sürdürülebilir değil.

Rüzgar eken fırtına biçer deyimi aslında bir kez daha somutlaşıyor devletin bu şiddet politikalarında. Geçmişte PKK dağlarda zaman zaman askerlerle çatışırdı. Ölürdü öldürürdü. Şimdi şiddeti bir üst düzeye çıkarmış. Bomba yüklü araçlarla karakollara, ya da güvenlik elemanlarının olduğu yerlere veya geçiş güzergahlarına saldırıyor. Yani savaşı artık dağlarda değil şehirlerde yürütüyor.

Savaşın şehirlerde yürümesi sivil insanları birinci dereceden ilgilendiriyor. Artık hepimizin hayatı savaşın ürettiği tehditle karşı karşıya. Ama bu savaş şehirlerde halkı birinci dereceden etkiledikçe sürdürülebilir değildir.

Sürdürülebilir olmayan bir savaş kesin sonuç üretmez. Yani ne devlet PKK'nin halkla olan bağını kesebilir, ne de PKK devleti çökertebilir. Bu sonuç üretmeyen savaş sadece acı, gözyaşı ve yıkım üretecektir.

O nedenle de barış yeni bir hamle olarak her iki tarafında gündemine gelmelidir. Geçmişin deneyimlerinden yola çıkarak yeni bir çözüm süreci elzemdir. Çözümsüzlük çözüm olmadığı gibi sadece yıkımı çoğaltacaktır. Savaşın uzatılması hesap ne olursa olsun yanlıştır. Yanlış hesap bazen ''Bağdat'tan'' dönmeyebilir.

Celal DENİZ

 

 

KORKARAK DEVLET YÖNETMEK