MGK ELİYLE VESAYET SÜRÜYOR
Son Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısının ardından yayımlanan bildiride HDP vekilleri hedef gösterilerek ''Devletin hukuk sınırları içinde, kararlılık ve hassasiyetle yürüttüğü operasyonlar neticesinde, halkın desteğini alamayan ve teslim olmaktan başka çaresi bulunmayan terör örgütünün ve siyasi uzantılarının bölgede yaşayan vatandaşlarımızın temsilcisi olamayacağı vurgulanmıştır'' denildi.
Altı milyon insanın oyunu almış bir siyasi parti terör örgütü uzantısı olarak ele alınıyor ve halkın temsilcisi olmayacağı söyleniyor. MGK siyaset belgesinin devletin yol haritasını çizdiği düşünülürse, HDP'li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması ile MGK'nın bu açıklaması arasına bağ kurmak mümkündür. Hatta CHP'nin anayasaya aykırı olduğunu bile bile evet oyunda ısrarını da bu bağlamda değerlendirmek mümkündür.
Cumhuriyetin kurucu meclisinde bileşimin asker ve sivil bürokrasinin egemenliğinde olduğunu her fırsatta yazdım. Asker ve sivil bürokrasi siyaset üzerinde vesayetini egemen kılmak için 1933 yılından başlayan bir süreçle bugünkü MGK'nın kuruluşunu gerçekleştirmiştir.
1961 yılında Milli Güvenlik Kurulu olarak düzenlenen kurum 12 Eylül yönetimi tarafından yapılan 1982 anayasasının 118. maddesi tarafından bugünkü haline getirilmişti. Askeri vesayet 12 Eylül döneminde MGK eliyle sürdürüldü. 12 Eylül de asker üye sayısı sivil üye sayısına eşitlenmiş, Kenan Evrenin cumhurbaşkanlığında toplanan kurul asker üyeler hiyerarşik yapılanmaya bağlı kalarak kurulda etkilerini artırmışlardır. 1961 yılında MGK’nın düzenlenmesinde ''kuvvet temsilcileri'' olarak asker katılım yaparken, 12 Eylülde ''Kuvvet Komutanlıkları'' düzeyine çıkarılarak askeri vesayet bir başka biçimde güçlendirilmiştir. Bir başka askeri vesayetin güçlendirilmesi ise devletin güvenliği konusunda genelkurmay başkanlığı ile başbakana eşit inisiyatif tanınmıştır.
1982 anayasası 118. madde ile MGK'nın görev tanımını yapmış ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin '' millî güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulaması ile ilgili kararların alınmasını ve gerekli kurumlar arası eşgüdümün sağlanması konusundaki görüşlerini'' bakanlar kuruluna bildirmekle görevli kılmıştır. Hükümete önceleri tavsiye eder şeklinde yapılan düzenleme 12 Eylül ile birlikte hükümet MGK'nın görüşlerini öncelikle dikkate alır biçimine dönüşmüştür. Mili Güvelik Siyaset belgesi devletin yol haritası olarak hükümetlerin siyaset yapma alanını belgenin çerçevesi kapsamında sınırlamıştır.
AB sürecine uyum çerçevesinde MGK'nın ve MGK sekreterliğinin yapısında değişiklilere gidildi. Ancak Sekreterliğin iç yapısında sivilleşme adına olumlu olarak sayılan değişiklikler irtica ve terör ile mücadele konularında fikir üretme inisiyatifinin sivilden askeri yöneticiye bırakılmasıyla gölgelendi. Nitekim, yapılan yeni atamalarla eş zamanlı olarak terör, irtica, bölücülük ve aşırı akımlarla mücadeledeki gelişmeleri izleyip rapor hazırlamakla yükümlü birim olan ve Genelkurmay Başkanlığınca atanan bir albayın başkanlık ettiği ‘İç Güvenlik Grubu ’,AR-DE ’den alınarak bir tuğgeneral yönetimindeki Seferberlik ve Savaş Hazırlıkları Planlama Daire Başkanlığına bağlandı.
Bu da gösteriyor ki bugün askeri vesayet MGK eliyle sürmekte ve hükümetler askeri vesayetin yol haritasına göre uygulama yapmaktadırlar. Son MGK bildirisinde HDP'li vekillerin hedef alınması ile dokunulmazlıkların kaldırılması arasında bağlantıyı düşündüğümüzde, daha geriye giderek çözüm sürecinin bitirilmesinin ve savaş konseptinin devreye konulmasının MGK siyaset belgesinin bir sonucu olduğunu düşünmek yanıltıcı olmayacaktır.
AKP'nin ve Erdoğan’ın Ergenekon davasında önce savcı olup sonrasında onların avukatı rolüne soyunması da Erdoğan’ın iç iktidarını sağlama almak için vesayetçilerle neden ortaklaşmaya gittiğini bize göstermektedir.
AKP bir açmaz içindedir. AKP geleneksel vesayet sistemini yıkmayı vaat ederken vesayet sisteminin bir uygulayıcısı olmuştur. MGK siyaset belgesi var oldukça MGK anayasal bir kurum olarak varlığını sürdürdükçe bu ülkede sivil bir siyaseti sürdürmek ve demokrasiyi kurumsallaştırmak mümkün olmayacaktır.
AKP MGK eliyle kendi bindiği dalı kesmektedir. Eğer MGK sivil bir partiyi, milletvekillerini hedef alıyorsa meclisin varlığı anlamsızlaşmıştır. AKP kendine karşı yapılacak darbe paranoyaları ile aslında kendisi darbecilerin bir uzantısı olmuştur. Darbecilerle bütünleşmiştir.
Celal DENİZ