GSO ve Ali Coşkun
Yan sütunlarda okumuş olmalısınız, Ali Coşkun’un söylediklerini.
Ali Coşkun ismi Gaziantepli sanayiciler için fevkalade önemlidir.
Gaziantep Sanayi Odası kurulurken, Ali Coşkun TOBB Yönetim Kurulu Başkanı idi.
Müstakil bir Sanayi Odası kurulabilmesi için TOBB’un kararı elzemdi.
TOBB ile de ilişkilerimiz merhum Mehmet Batallı nedeni ile pek iyi değildi.
Mehmet Batallı, hem Gaziantep Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı hem de TOBB Yönetim Kurulu Üyesi olduğu için müteşebbis heyetle ilişkiler gergindi.
Ancak bunu o zaman doğal kabul ediyordum. Çünkü, Oda’yı bölmek istiyorduk, Mehmet Batallı da bölünecek Oda’nın başkanı, son sözün söyleneceği TOBB’un da yönetim kurulu üyesiydi. Hep karşı çıktı.
Dediğim gibi gayet normal.
Ama normal olmayan, TOBB’un Odalar’ın kuruluşu ile ilgili kanun kitabını vermek istememesiydi. Bu kitapçığı almak için tam 7 kez Ankara’ya gittim. O zaman uçak yok, hep otobüsle…
Her seferinde bana kibarca bir hikaye okuyorlar, düğürcüyü küstürmüyorlar ama kızı da vermiyorlardı.
Son gidişimde halime acımış olmalılar ki şöyle dediler:
“Hiç sesini yükseltmedin, hep beyefendi davrandın. Artık utanıyoruz, sana kitapçığı verme kararı aldık. Ama bize söz ver, bundan Sayın Batallı’nın haberi hiç olmamalı…”
Olmadı!
***
Kitapçığı aldıktan sonra esas film başladı.
Ali Coşkun, Sani Ağabey’i (Konukoğlu) çok severdi. Hep birbirlerine “kardeşim” diye hitap ederlerdi. Arlarında çok seviyeli bir dostluk vardı. Ben de bu münasebetle Ali Coşkun’u tanıma fırsatını elde etmiştim.
Bütün bunları yazmamın sebebi yan sütunlarda okuduğunuz söyleşinin çok ciddi olduğunu belirtmek içindi.
Ali Coşkun, bakanlık görevinde bulundu. Başarıyla hizmet yaptı. Belki kabinede kalmadığı için eleştiride bulunuyor diye düşünebilirsiniz. Benim değerlendirmem, kişilik sahibi, devlet adamı nosyonu taşıyan bu insanın sözlerine büyük değer atfediyorum. Coşkun, Erdoğan için ‘tek adam olma hevesi’nin ülke için tehlikeli olduğunu söylüyor ve uyarıda bulunuyor.
Aslında bunu bir tek o söylemiyor. Avrupa ve ABD basınında bu yönde hemen her gün haberler, analizler yayınlanıyor.
Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanlığı’nın süresi 5 yıl olursa 2020 yılına kadar, 7 yıl olursa 2022 yılına kadar yönetim sistemi değiştirilerek ‘başkan’ olarak görevde kalacağı yazılıyor.
Masal gibi…
Hep merak etmişimdir, İngiltere’nin yönetim biçimini…
Üzerinde güneş batmayan imparatorluğun adı da birden fazla!
England (İngiltere), Great Britain (Britanya veya Büyük Britanya), United Kingdom (Birleşik Krallık).
İngiltere deyince Galler var, İskoçya var…
Yönetim biçimleri de Anayasal Monarşi…
Demokratik bir denge üzerinde gidiyorlar.
Demokrasiye de ivme kazandıran onlar değil mi?
13. yüzyılda (1215) Magna Carta (Latince: Büyük Sözleşme) Kral Küçük John’un sonsuz olan yetkilerini din adamları ve halk adına sınırladı.
***
Bu devirde kral, kraliçe mi olur diyeceksiniz ama İngilizler memnun. Zaman zaman yapılan anketlerde çoğunluk sistemin aynen devamını istiyor.
İngilizler olaya biraz da turistik açıdan bakıyor.
Ülkeye gelen turistlerin hemen hepsi Kraliçe’nin ikametgahı Buckingham Sarayı’nı ziyaret ediyor, Muhafız Piyade Alayı’na bağlı askerlerin günde iki kez nöbet devir teslim törenini büyük ilgi ile izliyor, resim çekiyorlar.
Yüzyılların imbiğinden süzülmüş, saf gelenek, görenek kokan seremonilerle karşılanan Cumhurbaşkanı Gül ve First Lady masal gibi dört gün geçirdiler. Üç çift atın çektiği o görkemli, som altınla bezenmiş (State Coach) Devlet Arabası’yla dolaşmaları çok hoştu.
Ne dersiniz, Abdullan Gül Londra’da öğrenci iken, çok uzun bir cadde olan Regent Street’te dolaşırken, bir gün gelipte o caddenin Türk bayrakları ile donatılıp, halkın kendisini selamlayacağını hayal etmiş midir?
Ya da ancak merak edip kapısından baktığı Buckingham Palace’da Kraliçe tarafından karşılanıp Saray’da misafir edileceğini rüyasında görse inanmış mıdır?
***
Bu İngilizler dehşet insanlar.
Gelecek ve yarar gördükleri ülkelerin devlet başkanlarını davet edip ağırlar, kalplerine girer, müthiş dostluklar kurarlar.
Ama İngilizler’in siyaset anlayışını da bilmemiz gerekir.
İngiltere’de siyaset bir gelenektir.
Ünlü İngiliz Devlet Adamı Palmerston şöyle demiştir: "England has no eternal friends, England has no perpetual enemies, England has only eternal and perpetual interests". İngiltere’nin ebedi dostu, daimi düşmanı yoktur. Ebedi ve daimi menfeatı vardır.”
Ne güzel laf değil mi?
Aslında belki de bunu bir Antepli söylemiştir, Palmerston’un da hoşuna gittiği ve işine geldiği için kendine mal etmiştir!
***
Kimseye söylememeniz kaydıyla yazıyı bir dedikodu ile bitireyim.
Gerçi bu dedikodu İngiltere’nin en çok satan gazetesi ‘The Sun’da yayınlandı ama zararı yok!...
Nicolas Sarkozy, eski manken Carla Bruni ile evlendikten hemen iki ay sonra Kraliçe’nin hafta sonlarını ve tatillerini geçirdiği Windsor Castle (Windsor Sarayı)na davet edilir.
Güzel geçen gecenin ertesi günü Nicolos ile Carla resmi programa geç kalırlar. Kraliçe çok bozulur ama haliyle sesini çıkarmaz.
Gerçek iki sene sonra (2010) öğrenilir.
Carla, Obama’nın eşi Michelle’e bir sohbet sırasında olayı anlatır, Nicolos ile ateşli sevişmeden ayrılamadıklarını bu yüzden geç kalınca Kraliçe’nin de bozulduğunu anlatır.
Michelle de emin olduğu bazı dostlarına bu ilginç olayı nakleder.
Kısa süre sonra olay İngilizler’in bulvar gazetesi ‘The Sun’ın manşetine taşınır.
‘Bitirim’ oğlan Nicolos Sarkozy bunu yapmış mıdır?
Fotoğrafına iyi bakın, bu adamdan herşey beklenir!..