915 HAYALETİ HALA DOLAŞMAYA DEVAM EDİYOR
Türkiye’nin üzerinde tarihinden kaynaklı bir ‘’hayalet’’ dolaşıyor.
Tarih, acıların, sevinçlerin kısacası yaşanmışlıkların depolandığı tozlu raflar gibidir. Böyle olduğu için, örneğin 1915 Ermeni kırımı da tarihin tozlu raflarından her fırsatta indirilmekte, ya Türkiye'ye karşı siyasi bir koz olarak, ya da kendi ülkesinin iç siyasetinde adeta bir pazarlama nesnesi olarak kullanılmaktadır. Her 24 Nisan yaklaşıldığında birçok ülkede politikacılar Türkiye'ye karşı Ermeni Yasa Tasarılarını parlamentolarına taşır. Böylece ya Türkiye’den bir taviz koparırlar ya da kendi ülkelerinde siyasi egemenliklerini pekiştirecekleri bir malzeme olarak değerlendirirler.
Almanya, Fransa'dan sonra Ermeni Soykırım yasasını kabul eden ülkeler arasına katıldı. Kararda ''Federal Meclis, Osmanlı İmparatorluğu’nun askeri baş müttefiki olan Alman İmparatorluğu’nun Ermenilerin organize bir şekilde tehcir ve yok edilişine ilişkin Alman diplomatlar ve misyonerler aracılığıyla da gelen açık bilgilere karşın insanlığa karşı bu cürmü durdurmaya çalışmayarak oynadığı yüz kızartıcı rolden ötürü elem içindedir.'' dedi ve Ermenilerden, Keldanilerden, Süryanilerden özür diledi. Bu kararla Alman Meclisi sadece Osmanlıyı suçlamamakta aynı zamanda kendi ülkesinin de sorumluluğunu hatırlayarak özür dilemektedir.
Ne ki bu karara AKP'den, başbakandan, cumhurbaşkanından, MHP, CHP ve bilumum ulusalcılardan tepkiler gecikmedi. Hepsinin ortak paydası ''sözde'' Ermeni soykırımı bir yalandır.
Başbakan Ermeni soykırımı ile ilgili sıradan bir olay dedi. Bir buçuk milyon bir halk göz göre göre ve bile bile katledilirken, tehcire tabi tutulurken bu sıradan, gayet olağan bir durum gibi görülüyor. Sanki bir trafik kazasından söz ediyor başbakan.
Ermeni soykırımına karşı refleks gösterenler Fransa’nın Cezayir'de ki tutumundan, Almanya'nın Yahudilere karşı katliamından söz ederek bir savunma içerisine girmektedirler. Dahası ulusalcılar ''soykırım değil Vatan savunması'' diyebilmektedirler.
Tüm bu savunma refleksleri aslında bir suçluluk psikozu içinde olduklarını gösteriyor. Bu soykırımın dolaylı bir itirafıdır. Ki en iyi savunma saldırıdır temelli bir yöntemle geçmişi aklayacaklarını düşünüyorlar.
Bugün 1915'ten geriye acılardan tortular kaldı. Neredeyse o dönemi yaşayanlardan kimse kalmadı ya da çok çok az kaldı. Ama o dönemi yaşayanların bugün kalmaması acıların yaşanmışlığını da yok etmiyor. Kuşaktan kuşağa aktarılan acılar hep canlı kalıyor. Her defasında yeniden güncelleniyor. O anlamda tarihi tarihçilere bırakalım diyerek bu güncellenmiş acılardan kaçınılmıyor. Yası tutulmamış acılarda zaman aşımı olmuyor.
Bugün İnkar politikalarının devamı hem ülkemizde yaşayan Ermenileri, hem de dünyanın dört bir tarafına nar taneleri gibi saçılmış diğer Ermenileri her gün yeniden kanatmaktadır. Hani Şair Halim Şefik Güzelson bir şiirinde '' Konuştur beni / Konuştur beni / En çok sustuğum yerden kanıyorum'' diyor ya. İşte acıları konuşur olmak dahası yüzleşir olmak bu toprakların kadim halklarının evlatlarının yaralarının sağaltımında etkili olacaktır.
Ülkemizin tarihinde, halı altına süpürdüğümüz o kadar acı olaylar var ki, bu ülke bu acılarla yüzleşmedikçe iç huzur yaşamak da mümkün olmayacaktır. 1915'i yaşayanların, Mübadeleyi, Varlık vergisini, 6-7 Eylül olaylarını, Maraş’ı, Sivas’ı, Faili Meçhulleri ve Kürt Sorunundan kaynaklı binlerce ölümü yaşayanların yakınları kendi acılarına sahip çıkmaktadırlar.
Acılar soğudukça tarih oluyor. Dün Almanya Ermeni soykırımına karşı suskun kaldı. Bugün kendi geçmişlerinin de sorumluğunu kabul ediyorlar.
Ya bugün Cizre, Nusaybin, Şırnak, Yüksekova, Silvan, Silopi Sur gibi Kürt illeri ağır bir saldırı ile yıkılırken, buralarda yaşayan halk kendi yurdunda sürgün olarak yaşarken sessiz kalan ABD ve AB ülkeleri, yarın Kürtler canlı canlı bodrumlarda katledilirken sustuklarından dolayı özür dileyecekler midir? İşte sorun burada. İlla acıların soğuması mı gerekecek özür için? Ne dersiniz?
Celal DENİZ