Fatma Şahin

YAYINLAMA: 20 Haziran 2016 / 20.00 | GÜNCELLEME: 20 Haziran 2016 / 20.00

Ben sosyal medyada yokum. İzlemiyorum da!

Televizyon da seyretmiyorum. Ender haber programları ve Galatasaray’ın, Milli Takımımız’ın maçları dışında…

Çok sayıda yerli, yabancı gazete ve dergi okuyorum. Kitaplarla haşir neşirim. İnternet olmazsa olmazım.

 

Yalnız Antep dışında değil, yurt dışında daha çok okurum var.

Amerika, Kanada, Avustralya, İngiltere ve özellikle Almanya, Fransa, Avusturya, Hollanda, Belçika’da çok Antepli var.

Bana biraz garip geliyor ama Antepliler, Gaziantep’ten asla kopamıyorlar. O kadar ilgililer ki, belki de çoğumuzdan daha fazla bilgi sahibiler…

 

Aldığım iletiler bazen bir konuda yoğunluk kazanıyor.

Genç kızlar deliler gibi Bakan Hanımı, Fatma Şahin’i takip ediyorlar.

Geçtiğimiz günlerde ATV’de Sedef İyibar’ın sunduğu ‘Mutfakta İyilik Var’ programına Bakan Başkan Şahin katılmış, “Rol model”den sözetmiş.

Aman Allah’ım, ne kadar çok tutkunu varmış, o kadar çok mesaj geldi ki, ben de merak edip bu programı araştırdım.

 

Şahin, programda Gaziantep mutfağının ramazan yemeklerini ve geleneklerini anlatmış. Ama asıl ses getiren, “Ben eğitim alırken o zaman Gaziantep’te rol model alacağım bir hanım yoktu. Oysa şimdi genç kızlarımız beni rol model alıyor, bu da beni çok mutlu ediyor, onlara elimden geldiği kadar yardımcı oluyorum, olacağım” demesi olmuş.

 

Bakan Hanım’ın en çok hep gülen yüzünü, sempatik tavırlarını beğeniyor ama bilhassa duruşuna atıf yapıyor. Mağrur duruyor, dik duruyor, sağlam duruyor gibi sıfatlar kullanırken, çoğu da gurur duyduğunu belirtiyor.

 

Bir de benimle ilgili epey ima/eleştiri var.

Neden Fatma Şahin’e, ‘Başkan’ demiyormuşum da, ‘Bakan’ veya ‘Bakan Başkan’ diyormuşum!

Bu vesile ile yanıtlayayım da, yerli-yabancı herkesi bilgilendireyim. Bilmemek değil, öğrenmemek ….

 

Diyelim, tesadüfen oldu, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü birisiyle tanıştıracaksınız. Ne diyeceksiniz?

Abdullah Bey mi diyeceksiniz?

Çok basit, ‘Google’da var, protokol ve adab-ı muaşeret kurallarına açıp bakın.

Cumhurbaşkanı Gül’e “Abdullah Bey” diyemezsiniz, tıpkı ‘Fatma Hanım’ diyemeyeceğiniz gibi…

Şahin’e ömür boyu –daha yükseği oluncaya kadar- ‘Bakan’ diye hitabedeceksiniz, o kadar! Nokta.

 

 

 

 

 

Gergin siyasete futbol molası!..

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Gezi Parkı’na Topçu Kışlası yapılacağını söylemesi muhalefeti ayağa kaldırdı.

MHP’nin tartışmalı kongresi, muhalefetin içinden muhalefet çıkması, MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin tüzük kongresini gayrimeşru ilan etmesi, gündemin bir ve ikinci önemli maddelerini oluştururken İspanya mağlubiyetinin gerçeklerinin tartışılması birden gündemi alabora etti.

 

Türkiye futbol tarihinde kesin, belki de dünya tarihinde bir ilk yaşandı.

Türkiye Milli Futbol takımının kaptanı Arda Turan kendi seyircisi tarafından önce ıslıklanıp sonra yuhalanarak sahayı terk etmesi istenirken, rakip İspanya’nın seyircileri Arda’yı alkışladı ve lehinde tezahürat yaptı.

 

Milli Takım iyi veya kötü oynadı, Arda şöyle veya böyleydi, küfür asla kabul edilemez. Seyirci takımını ıslıklayabilir, ama küfür edemez, takımın teknik direktörüne veya bu maçla hiç bir  ilgisi olmayan Terim’in kızına küfür etmesi tam anlamı ile terbiyesizliktir, ahlaksızlıktır. Bunu tartışmaya bile gerek yok.

 

Milli Takımı yakından izleyen gazetecilerin yazdıklarına göre, geçen sene grup elemelerinden sonra yaşananlar tam anlamı ile büyük bir skandal.

Her biri yılda en az 7-20 milyon lira kazanan yıldız futbolcuların, kazançları ile mukayese edildiğinde küçük meblağlar için nasıl açgözlülük yaptıkları, gruplaştıkları, yalan ve iftiralarla birbirlerini jurnalledikleri ortaya çıkınca yalnız spor kamuoyu değil, bütün Türkiye bu heriflerin çirkinliklerini konuşmaya başladı.

 

Şu rezalete bakar mısınız? Arda, Selçuk, Gökhan, Burak grupçuluk yapıyorlar. Selçuk, daha önceleri Emre Belezoğlu’na, “Arda seni takımda istemiyor, çünkü sen olursan liderlik yapamayacağını düşünüyor” diye gammazlıyor! Arda bunu yeni öğreniyor ve küsüyor.

Hırvatistan maçının sabahının köründe Arda ile Gökhan, menajerleri ile transfer pazarlığı yaparken çıkan telefon kavgasında bağırık çağırığa Terim uyandırılıyor. Arda’nın odasına gelen Fatih Terim’in de ağzının payını veriyor, “Sen karışma” diyor.

 

Geçen sene elemelerden çıkınca adam başı 500 bin Euro hesaplarına yatar yatmaz, “Eeeh, Fransa’da gruplardan çıkarsak ne vereceksiniz? 500 binden fazla olsun” diye yönetime kaptan Arda ile haber yollayan azgın herifler, cevap gecikince İspanya karşısında Nice’de, “Madem öyle, işte böyle” futbolu oynuyorlar, azgın herifler!

 

Milli Takım’ın savunmasında sağda oynayan Gökhan tam bir leyla!.. Bu benim son tansferim diye herkesle kavgalı! Milli Takım’la uzaktan yakından bir ilgisi kalmamış. Aklı başında değil.

Savunmanın solunda oynayan Caner ise iki aydır futbolun dışında.

Golcülerimizden Cenk, Beşiktaş’ta yedek; Burak ise eşinin ağzını burnunu dağıtmış, Çin’de uzun bir sakatlık döneminden henüz çıkmış.

Arda, Barcelona’da hep yedek ve İspanya’da gazetelerde kalitesi tartışılıyor!

 

Takımlarında varlık gösteremeyen bu herifler formsuz oldukları halde Milli Takım’da kendilerine yer bulabiliyor, ama sahada koşacak dermanları bile yok. Paraya ve kavgaya gelince başroldeler.

 

Yarın Çek’lere karşı bu heriflere forma verilmez de hakedenlere verilirse bir umudumuz olabilir, diye düşünüyorum.

 

 

Selçuk Karslıgil

 

Selçuk, yüz hatlarıyla, sağlıklı ve fit yapısıyla güzel bir insan, çok sevdiğim, saydığım ve imrendiğim entelektüel gerçek bir dosttu.

Konuşurken, dolu altyapısının , düşüncelerine esintisi beni hep etkilerdi. Tıpkı sanatçı ruhuyla etkilediği gibi…

 

Kendi ifadesi ile… (*)

Kanun ve Klasik Türk Muzikisi ile olan ilk birlikteliğim lisede başladı. İlk hocam da kanunun en büyük virtüözü olan Sayın Halil Karaduman’dır.

Daha sonra Ankara Milli Kütüphane Korusu’nda (Kültür Bakanlığı Klasik Türk Musikisi Korosu) Sayın Erol Sayan ve Kadri Şarman yönetiminde çalıştım. Üniversiteden sonra Gaziantep’e dönünce Sayın Yılmaz Kale ile çalışma şansına sahip oldum. Bir müddet Gaziantep Türk Musikisi Derneği koro Şefliği ve Yönetmenliği yaptım….

 

Selçuk, içinde yaşadığı toplumda sosyal sorumluluk bilinciyle önemli görevlerde bulunan, çalışkan, faydalı ve vizyonist iyi bir Gaziantepliydi.

 

Yine kendi ifadesiyle… (*)

1989-1994 yılları arasında belediye meclis üyeliğine seçildim. Düşüncelerim, hizmet anlayışım o günkü parti yönetimiyle uyuşmadı. Siyaseti kazanç kapısı olarak gören zihniyetle uyuşamazdı da. Onlar beni, ben onları kabul edemedik ve partiden koptuk. Kendi bildiğim doğruları yaparak, görev süremi bitirdim. Daha sonra ki hemen tüm seçimlerde bazı partilerden teklifler aldım, ama kabul etmedim…

 

Selçuk’un vizyonunu anlatabilmek için onun 10 yıl önce söylediklerini  (*) Gaziantep’in Yüzleri kitabından alıntılıyorum…

Gaziantep eskiden beri havasıyla, suyuyla, jeostratejik konumuyla ve son yüzyılda da ticari ve sınai altyapısıyla, parası olanın iş kurabildiği, olmayanların iş bulabildiği bir göç ve cazibe merkezidir. Bazen sıkıntılar geçirse de bu özelliklerini her zaman koruyacaktır. Gaziantep’in jeostratejik konumu, Türkiye’nin dünyadaki jeostratejik konumu gibidir. Zordur ve haketmek için çaba gerekir. Şehrimiz son yıllarda çevresindeki kültürel ve turistik bölgelerle anılmaya ve öne çıkmaya başladı. Bu konuda ciddi ve koordineli çalışmaların yapılması gelecekte Gaziantep’i bir refah ve kültür kenti haline getirecektir. Bu fırsat iyi değerlendirilmelidir.

 

Muhterem Gülsüm Hanımefendiye, Emre ve Erdem’e engin taziyelerimi sunuyorum.

Eşiniz ve babanız Selçuk, sizlere çok saygın bir isim ve unutulmaz değerler bıraktı.

Ailenize sabır diliyorum, acınızı içtenlikle paylaşıyorum, Tanrı’dan sevgili Selçuk’a rahmet diliyorum, ışıklar içinde yatsın.

 

 

 

 

 

 

Fatma Şahin