VATANDAŞLIK DEĞİL MÜLTECİ STATÜSÜ
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Türkiye topraklarında yaşayan Suriye'lilerin Vatandaşlığa alınacağı söyleminin ardından ülkede çok farklı tartışmaların önü açıldı.
Kimileri Erdoğan ve AKP karşıtlığı üzerinden kimileri de milliyetçi ve ırkçı reflekslerle ''Suriye'li istemiyoruz'' seslenişlerini yükseltmeye başladılar. Kimileri CHP genel başkanı dahil vatandaşlığa alınma olayını referanduma götürme önerilerini getirdiler.
Öncelikle şunu söylemek gerekiyor ki AKP vatandaşlığa alma politikası ile çoklu hesap peşindedir. Bu hesaplardan birincisi uzun vadede vatandaşlığa alınanların bir oy deposu olarak görülüp AKP'nin iktidarına taze kan bir zemin oluşturma düşüncesidir. Bu düşünce yabana atılacak gibi değilse de uzun vadede AKP'nin hesaplarını altüst edebilir. Suriye'li mültecilerin talepleri ya da bölgede konjoktürel değişimler Suriye'lilerin memleketlerine dönmesi durumunu getirebilir.
İkincisi AKP vatandaşlığa alma girişimi ile ucuz ve yetkin bir işgücünü gasp edeceği bir zemini yaratmak düşüncesindedir. Ucuz işgücü olarak çalıştırılacak mültecilerin ülkede işsizlerin çoğalmasını sağladığı gibi toplumsal tepkilerinde ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Suriyeli eğitimli işgücünün uzun vadede sömürülme olgusuna tepkisi kaçınılmazlaşır. Bu da AKP'nin hesaplarını bozabilir.
Üçüncüsü ise AKP, Mültecilerin Kürt coğrafyasında yapımı planlanan TOKİ konutlarına yerleştirilme hesapları ile Kürt nüfus yapısını bozmak ve asimilasyon yoluyla Kürt sorununu ortadan kaldırmak düşüncesi. Bu politika Kürt sorununu ortadan kaldırmayacak tersine ülkede yıllardır süren şiddet sarmalını daha da büyütecektir.
Çünkü bu ülkenin geçmişinde Mecburi iskan politikaları uygulanmış ama yasaklar kalktıktan sonra Kürtler kendi yaşadıkları topraklara yeniden dönmüşlerdi. Ancak Kürtler 1930'lı yıllarda uygulanan iskan politikalarının koşullarına sahip değiller. Şu an daha örgütlü bir yapıları olduğu gibi Kürt sorunu artık tüm dünyada kabul edilir bir durumdadır.
Asimilasyon politikalarının bir başka boyutu ise Kürtleri mülksüzleştirme çalışmalarıdır. Bu politika da tersine dönebilecektir. Çünkü Kürdistan coğrafyasında Kürtler arasında mülk edinmenin tabanı genişlemiştir. Bütün toprakların sadece bir ağanın elinde toplanma dönemi kapanmıştır.
Mülteci sorununu AKP'nin bu amaçlarını bilerek ele almak gerek. Ancak AKP'nin mültecileri siyasette araçsallaştırmasına karşı da temel ilkelerden vazgeçmemek gerekir. Temel ilke mültecilerin haklarının insan hakları kapsamında değerlendirilmesidir.
AKP Suriye'lilerin ülkeye girişinden başlayarak konuyu insani boyutta ele almamıştır. Oysa daha baştan beri uygulayageldiği misafir görme, yerini mülteci hukukunun gereği olarak Mültecilik statüsüne bırakmalıydı. Mültecilik statüsü barınmadan, ana dilde eğitime, sağlıktan çalışma koşullarına kadar her sorunun çözümünü getirebilecek bir durumdur.
Bugün Suriye'lilere karşı vatandaşlık önerisine ırkçı saiklerle yaklaşmak yerine, onlara mülteci statüsünün uygulanması talebi daha gerçekçidir. Mülteci statüsü uygulandığında ileriki süreçte mülteciler kendi ülkelerine dönebildiği gibi bir başka ülkeye gidebilme olanaklarına da kavuşabileceklerdir.
Burada bir konuya daha değinmek gerekirse, CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Vatandaşlığa alınma olayını referanduma götürelim çağrısı doğru bir tutum değildir. Kılıçdaroğlu toplumun refleksini gören yerden böyle bir öneri getirse de, bu temel insan hakkını araçsallaştırmaktır. AKP’nin mültecileri araçsallaştıran tutumundan farklı değildir. Her iki tutumda mültecileri siyasetin malzemesi durumuna getirmektedir. Temel bir insan hakkının referanduma götürülmesi referandumun demokratik karakteri ile bağdaşmaz.
Sonuç olarak AKP karşıtlığı üzerinden Suriye'li mültecilere karşı tutum belirlemek yerine, onlara insan haklarının ve mültecilik hukukunun gereği olarak mülteci statüsünün uygulanmasını savunmak daha gerçekçi ve demokratik bir tutum olacaktır.