Darbe; İkili yapının devlette çatışması

YAYINLAMA: 25 Temmuz 2016 / 20.00 | GÜNCELLEME: 25 Temmuz 2016 / 20.00

15 Temmuz darbe girişimi başarısızlıkla sonuçlandı. Bunu fırsat bilen iktidar OHAL uygulamasıyla devletin yeniden yapılandırılması için bir zemin oluşturuyor. Darbeden korunmak için yapıldığı söylenen uygulamalar ülkenin olmayan demokrasisinde yeni yaralar açacak gibi. AKP ve Erdoğan darbeyi fırsat bilerek kendini tahkim etmektedir.

Darbe neden ve kime karşı yapıldı sorusunun cevabını aramak gerekiyor.

Darbe Erdoğan ve AKP yönetimine karşı yapıldı. Bu gerçeklik tartışılmaz. Neden yapıldı sorusu ise çok denklemli bir cevap gerektirir. Bu sorunun tek cevabı yoktur.

Darbeler her zaman kriz dönemlerinden beslenirler. Bu kriz ekonomik olduğu gibi siyasal da olabilmektedir. 15 Temmuz siyasal bir krizin ürettiği bir sonuçtur.

Bu krizin en büyük etmeni devleti içinde ki ikili yapının birbiri ile iktidar çatışmasıdır. Bu ikili yapıdan birisi 40 yıldan beri devletin tüm kılcal damarlarına kadar giren Gülen cemaatinin oluşturduğu yapıdır. Bu yapı devletin hem sivil hem de askeri bürokrasisi içine ''Sızma'' yöntemi ile cemaat okullarında yetiştirdikleri insanları yerleştirdi. Bu yapının içinde bugün darbeye karşı olan hatta darbenin kendilerine yönelmiş kadroları da bulunmaktadır. Cemaat okul, vakıf ve derneklerinde birlikte örgütlenmiş İslami bir güçten söz ediyoruz. Milli görüş içinde yetişmiş kadrolar ile cemaat içinde yetişmiş kadroların yolu birçok alanda kesişti. Devletin ele geçirilmesinde amaç birlikleri vardı.

Bu yapının en önemli ayrım noktası milli görüş geleneğinden gelenler siyasal bir partide örgütlenerek iktidarı ele geçirmek yolunda siyasal bir mücadele içerisindeydiler.

Cemaat yapısındakiler ise illegal bir zeminde yürüttükleri bire bir ilişkilerle toplumun ve devletin kılcal damarlarına girmeyi hedeflediler. Ve büyük oranda başarılıda oldular. Cemaat açıktan siyasal bir faaliyetin içinde yer almadı. Bu da onun toplum içinde örgütlenmesini kolaylaştırdı. Toplumda cemaat Allah rızası için dini bir faaliyet içerisindeler maddi ve manevi yardımcı olmak gerekir algısı yarattı.

AKP 2002 yılında hükümete geldiğinde cemaat bu kazanımı kendi kar hanesine yönlendirmede başarılı  oldu. Devlet kadroları içinde gücünü pekiştirdi. AKP ilk yıllarında bu duruma yardımcı oldu. Erdoğan’ın 17 25 Aralık sürecinde ''ne istediniz de vermedik'' sözü de bu tespitimizi doğrular niteliktedir. Cemaat okullarının yurtdışında açılmasına geçmiş Demirel, Çiller, Özal, Ecevit gibi başbakanlar referans olduğu gibi AKP kendi iktidarında cemaatin örgütlenmesinin kolaylaşmasında çok daha istekli davrandı, referans oldu.

AKP iktidarı süresince AKP'nin kapatılması girişimi, Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığının önlenmesi girişimi,5 Nisan e-muhtırası AKP'nin devlet içinde kadrolaşması gerektiği hesabını yaptırdı. Bu kadrolaşma ile AKP devlet içinde kendini tahkim ederken, Cemaatin devlet içince ki gücüyle karşı karşıya geldi. İşte bu 17-25 Aralık süreci ile su yüzüne çıktı. Cemaat devlet içinde ki gücünü harekete geçirip AKP'nin yolsuzluklarını fırsat bilerek iktidardan uzaklaştırmak istedi. AKP buna refleks göstererek iktidarda bulunmanın avantajını kullanarak cemaate karşı kısmi operasyonlar yaptı. Onlara karşı kararlı bir duruş ortaya koydu. Giderek otoriterleşen bir yönetim sergiledi.

AKP dış politikada ve çözüm sürecinde yanlışlar yaparak bir kriz sürecine girdi. Ve krizi siyaseten yönetemeyerek ülkede gergin bir ortamın oluşmasını sağladı. Kürt illerinde yıkımlar yaşattı. İlan edilmemiş bir savaşı ortaya koyarak tanklarla toplarla Kürt illeri yıkıma uğratıldı. Kürtler kendi yurdunda mülteci durumuna düşürüldü.

Böylesi bir kriz ortamında 15 Temmuz günü içinde cemaate bağlı subaylarında olduğu ama yalnız onlardan da ibaret olmayan bir cuntacı güç harekete geçti. Darbe gerçekleştirmeye çalıştı. Bu darbenin zeminini ülkede ki kriz ortamı yarattı. Bu anlamda krizin oluşmasında siyasal sorumluluğu olan AKP bu darbenin hazırlayıcısıdır.

Darbeyi sadece krizle açıklamakta eksik kalır. Çünkü darbenin her daim zemini bu ülkede vardır. Bu ülkede krizler dönemsel değil yapısaldır. Daha cumhuriyetin kuruluşundan beri askeri ve sivil bürokrasi devlete egemen olmuştur. Bugün bu egemenlik MGK eliyle devam etmektedir.

AKP 17-25 Aralık sürecinde halk desteğinin yeterli olmadığını anladığından Balyoz-Ergenekon davalarında karşısında aldığı güçle barışmak hatta onlara bir anlamda teslim olmak durumunda kaldı. Bu anlamda AKP bugünkü darbenin olabileceğine dünden hazırlıklı durumdaydı. Hazırlıklı olması gereken bir yerde istihbarat zafiyeti yaşanıyorsa bunu da AKP'nin dün cemaatle birlikte devlet içinde örgütlendiklerinden dolayı ortak paydada buluştukları kadrolardan şüphe edilemeyecek durumda oluşunda görmek gerekir . Çünkü İslami olarak aynı dili kullanıp aynı refleksleri gösterebildiklerinden dolayı ''farklılıkları'' gizlemek pekte zor olmamıştır. Cemaatçi kadrolar bu anlamda Cumhurbaşkanının en yakınına kadar gire bilmişlerdir. Bugün darbe yapan generaller AKP döneminde terfi edilmiş subaylardır. Ki Balyoz davaları sürecini fırsat gören cemaat bunu değerlendirmiş birçok subayın general rütbesine gelmesini sağlamıştır.

Özcesi bu darbe İslami iki gücün devleti ele geçirme sürecinde birbirleri ile çatışmasının bir sonucudur. Ancak bu çatışmada ezilen, taraflardan birisi değildir. Bütün toplumsal kesimler bu çatışmalı süreçten etkilenmektedirler. AKP'nin başarısız darbeyi ganimet bilmesi, OHAL yasalarını getirmesi devlet içi kadroların temizlenmesi sadece cemaatçi yapıya zarar vermemektedir. Bundan bütün toplum etkilenmektedir.

Bir başka yazıda darbe girişiminin ürettiği toplumsal ve siyasal sonuçları yazmak gereklidir diye düşünüyorum.

Celal DENİZ

 

 

Darbe; İkili yapının devlette çatışması