İki kötüden biri seçilecek ama…
Allan Lichtman, siyasi tarihçi, 1984’ten beri başkanlık seçimlerinde hangi adayın kazanacağını doğru tahmin ediyor.
Washington Post’un haberine göre 69 yaşındaki Allan Lichtman’ın bu seçimlerdeki tahmini başkanlık seçimini Donald Trump kazanacak.
Allan Lichtman, deneyimli bir akademisyen. Tahmihlerini kamuoyu yoklamalarından faydalanarak yapmıyor. 1860’tan 1980’e kadarki tüm başkanlık seçimlerini inceleyerek oluşturduğu belli kriterler temelinde, akademik çalışma ile hangi adayın kazanacağını tahmin ediyor. 1984’tan beri yaptığı 8 tahmin de doğru çıktı.
Çoğunluğun üzerinde konsensus sağladığı bir gerçek var: Amerikalılar, bu seçimde iki kötünün iyisini seçecekler.
6 ay önce Hillary Clinton, Trump’ın en az yüzde 20 önündeydi. Bugün gelinen noktada ise iki adayın oyları eşitlendi!
Trump, başarılı bir iş adamı. Sorunları bu gözle görüyor, değerlendiriyor ve aynı mentalite ile çözümler öneriyor.
Bizde, en büyük sermaye grubu Koç Holding’in yönetim kurulu başkan yardımcısı Ali Koç, nasıl ki Türkiye’deki sorunların kökeninde ‘kapitalizm’in yattığını açık yüreklilikle söylüyorsa, Donald Trump da başkanlık seçimi mitinglerinde aynı şeyi hemen aynı kelimelerle ifade ediyor. Bu söylem ona oy kazandırıyor.
Daha öncede yazmıştım, ben bu dönemi, “Refugee age/Göçmen çağı” olarak isimlendiriyorum. Ne yazık ki dünyamız bu yüzden ağır savaşlara sahne olacak.
İnsanlar daha iyi yaşam koşulları için başka ülkelere göç ediyor. Çoğu zamanda yasal olmayan yolları kullanarak.
Göçmenler, göç ettikleri ülkelerdeki düzeni sarsıyor, dengeleri bozuyor. Kültür farklılıkları, yerleşik düzendeki insanları bezdiriyor.
İşte Donald Trump’ın en önemli kozu da bu!
“Göçmenleri durduracağım. Bünyemizdeki mevcut uyumsuzlukları da ülkeden kovacağım” söylemi çok tuttu.
Ancak, Trump’ı pek tanımıyoruz. Dünya vizyonunun ne olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Doğru dürüst bir dış politika kadrosu da yok.
Putin hayranı. Onun yönetim tarzını beğeniyor. Demokrasi gibi bir derdi olmadığını da kaç defa söyledi.
Müslüman dünyasına nahoş bakıyor. Dünyadaki insan hakları ihlallerine ses çıkarmak niyetinde değil.
15 Temmuz darbe girişiminden bir hafta sonra New York Times’a verdiği röportajda darbenin bertaraf edilmesi konusunda Tayyip Erdoğan’ı övdü, açık ve sarih bir dille iktidara gelirse Türkiye’deki insan hakları ve demokrasi ihlallerini konu etmeyeceğini söyledi.
Bunlar bizim hükümet tarafından memnuniyetle karşılandı. Ancak, Trump’ın “Kürtlere hayranım” dediği biliniyor. Hatta, “İktidara gelince ilk işim Kürtlerle Tayyip Erdoğan’ın arasını yapacağım” ifadesi de bizim basınımızda yazıldı. Bunlar Ankara açısından olumsuz söylemler.
Gelelim Hillary Clinton’a…
Onun için Amerika’da ‘Career politician’ deniyor. Yani, meslekten politikacı veya siyaseti meslek edinmiş politikacı demek.
Bu tarz Amerika’da prim yapmıyor. Trump, en azından şimdilik böyle değil.
Hillary ve Bill Clinton’ın bir vakfı var. Söylemeye gerek var mı, tabii ki çok iyi amaçlarla kurulmuş bir vakıf. Bu vakfın en büyük destekleyicisi veya finansörü Suudiler.
Hillary’nin Dışişleri Bakanlığı sürecinde bu ülke ile ilişkileri çok eleştirilmişti. Suudiler’in desteği hala sürüyor ve Trump’da bunu her gittiği yerde söylüyor.
Ayrıca, bizim açımızdan Hillary’nin asıl olumsuz yönü FETÖ ile içli dışlı olması.
FETÖ’cüler hem Hillary’nin seçim kampanyasına maddi katkıda bulunuyorlar, hem de bir fiil çalışıyorlar.
Basın toplantısında bu konu kendisine sorulduğunda, kampanyasına birçok dernek ve cemaatin destek verdiğini, bunun da demokrasilerde son derece normal olduğunu söylemekle yetindi.
New York Times geçen gün yazdı. Hillary, kocası başkan iken (Başkanlar aynı zamanda hazine başkanıdırlar) Goldman Sachs’a üç konuşma yapmış, karşılığında 675 bin dolar almış. Şimdi bu hanımefendi başkan olursa borçlu olduğu Wall Street’e, (dünyanın parası buradan yönetiliyor) söz geçirebilir mi, deniyor!
İki kötünün birisi seçilecek ama gerçekten ikisi de birbirinden kötü!..