"OMEGA-3'ü Karadenizliler mi buldu?"
Karadenizliyiz, ama denizle barışıklığımız tartışılır. Nasıl tartışılmasın ki... Karadeniz'de gözünü açan herkes ilkin denizin mavisini görüyor, aldığı her nefesinde denizin iyodunu soluyor ama, denizle bağı bu kadarcıkla kalır.
Karadenizli koca bir denizi ulaşımda kullanmıyor.
Çok sevdiği hamsi balığını bile doyasıya tüketemiyor.
Deniz, bu konudaki hamsi bereketini yıldan yıla yitiriyor. Hamsi az avlanıyor. Bu nedenle de "piyasa ifadesi" ile hamsi, fiyatı nedeniyle el/cüzdan yakıyor şimdilerde.
Xxx
Deniz ve insan...
Varlık ve yokluğun birlikteliği...
Yaşamın sürmesi/devamı için; her ikisinin de korunarak/kollanarak yarınlara taşınması gerekiyor.
İnsan, kendi varlığını düşündüğü kadar, ortamından yaşadığı doğanın/denizin korunması gerçeğini, kıymetini bilmeli...
Doğanın/denizin gizlerini/sırlarını çözmeye sevdalanmalı...
Gazeteleri/dergileri çok sevdiğimi, izlediğimi bilirsiniz. Gazeteleri bayilerde bulmak olası ama, dergiler öyle değil maalesef...
Dergiler, daha çok büyük gazete bayileri ile kimi AVM'lerde satılıyor. Geçen gün, dört ay önce ilk sayısını aldığım "Yeni DENİZ MECMASI"nın 4. sayısıyla buluşunca içimden sevinç duydum. Sonra da üzüldüm, iki ve üçüncü sayıları kaçırmışım... Oysa, ilk sayısını aldığım markette yeni sayı geldi mi diye aradım, her gidişimde.
Her neyse...
Denizciliğe babadan gelen bir ilgim var. Rahmetli, Doğu Karadeniz'de yaşanan 1916 Çarlık Rus işgalinde daha 17 yaşında iken anne/babasını, kardeşlerini takasıyla denizden Samsun yöresine götürüp-getirmişti.
Esaretten kurtarmıştı.
"Yeni DENİZ MECMUASI" dolu-dolu, okunası bir dergi... Bilgi kaynağı, okunacak çok konu var.
Yazımın başlığını dergideki yazıdan aldım. Yararlı gördüğüm bu yazının özetini sizlere sunmak istiyorum.
Deniz Tarihçisi Dr. Nejat Tarakçı, Ordu'nun Yalıköy'de geçmişte yaşanan balıkçılıkla ilgili olayı anlatan yazısında şöyle diyor:
"............ Yalıköylülerin hikayesi daha bitmedi. Köpekbalıklarını da unutmamak gerekiyor. Yunusların kalan kas etleri de balıkçılar tarafından parakatlarda yem olarak kullanırlardı. Böylece camgöz ve keler olarak adlandırılan köpekbalığı çeşitleri avlanırdı.
Köpekbalıklarının en kıymetli yerleri karaciğerleriydi. Ortalama kuzu ciğeri büyüklüğünde olan köpekbalığı ciğerinin de özel kaplarda kaynatılarak yağı çıkartılırdı. İşte, ticari ismi Omega-3 olan yağın en hası bu şekilde üretilirdi. Bu yağın, tıbbın şifasız olarak tanımladığı hastalıklar da dahil olmak üzere her derde iyi geldiği söylenirdi. 1960'lı yıllarda Yalıköy'ün Bellice bölgesindeki kanserli bir balıkçının bu yağ ile şifa bulduğu yörede hala anlatılmaktadır."
Denizi ve deniz dünyasını göz göre-göre unutmuş bir durumu yaşıyoruz.