İçinden gelmeli
Hint hükümdarı Ekber Han müziği çok severmiş.
O zamanda Hindistan’ın en ünlü müzisyeni olan Tansen’e şöyle demiş. “Senin bu alanda son söz olduğunu düşünüyorum. Kimse seni geçemez. Ancak senin bir ustan olmalı. Ustan kimdir? Şu anda hayatta mı? Eğer yaşıyorsa onu saraya çağırmanı ve benimle tanıştırmanı isterim.”
Müzisyen Tansen: “Evet hayatta… Ama kendisi sosyal bir insan değildir. Adı Haridas’tır. O özgürlüğüne çok düşkündür. Bir bulut gibi, bir rüzgar gibi, vahşi bir hayvan gibi yaşar. Kökleri yoktur. Evsiz barksız, gezgin olarak yaşar. Onu davet ederek müzik yaptırmak imkansızdır. Ne zaman içinden gelirse çalar, dans eder, beste yapar. Onu dinlemek istiyorsanız gidip bulmalıyız. Şarkı söyleyeceği, dans edeceği anı beklemeliyiz.”
Böylece Ekber Han ve Tansen yola çıkmışlar. Nehrin kenarında küçük bir köyde onu bulmuşlar. Günlerce saklanarak onun şarkı söylemesini beklemişler. Bir gece Haridas aniden şarkı söylemeye ve dans etmeye başlamış. Ekber Han büyülenmiş. Kelimeler bu durumu takdir etmeye yetmemiş. Ekber Han ağlamaya başlamış. Şarkı bittikten sonra bile gözyaşları akmaya devam ediyormuş. İşleri bitince saraya dönmüşler. Ekber Han: “Seni kimsenin geçemeyeceğini düşünüyordum. Ancak ustan seninle mukayese dahi edilemez. O harika birisi... Neden aranızda bu kadar fark var” diye sormuş.
Müzisyen Tansen: “Fark şurada! Ben müziği güç, prestij, para için yapıyorum. Bir şeyler elde etmek için çalışıyorum. O ise içinden geldiği zaman yapıyor. İçindeki aşk için söylüyor. İçindeki kutsal olanla dolduğu zaman onu tutmuyor. Şarkı olarak akıtıyor, ifade ediyor. Onun şarkı söyleyişi bir kutlayış” demiş.
Ne yaparsan yap, içinden geldiği için, sevdiğin için yap. Eğer cenneti kazanmak için ibadet ediyorsan yazık senin ibadetine. Çünkü bir ücret var karşılığında. Çıkar var, menfaat var.
Çocuğunu severken, ona bakarken “Yaşlandığım zaman o da bana baksın” diyorsan gene yazık… Çünkü bu sevgi koşullu sevgi, şartlı sevgi… “Bu maaşa bu iş yapılır mı?” diye öğretmenlik yapıyorsan sen bir katilsindir. O öğrencilere kötülük yapma… İçinden geldiği gibi yaparsan değil para, kendini bile feda edersin. Ama bunun sonunca öyle bir zevk alırsın ki yaptığın işten melekler sana hayran olur.
Eğer kebapçıysan yaptığın işe sevgini kat, samimiyetini kat…
Eğer berbersen ve işini severek yapıyorsan o şak şuk makas sesleri sana müzik gibi gelir.
İçinden geliyorsa evlen. İçindeki aşkı salıver. İşte o zaman “Akşam olsa da eve gitsem” diye can atacaksın. Zenginlik için, güzellik için evlenmişsen vay haline… Evin cehennem çukurlarından bir çukur olur.
Vali olmak boğuyorsa seni, sırf makam sevdası ile yapıyorsan, eyvah ki eyvah! Bırak git köyde çobanlık yap. Güzel kardeşim hayatın tekrarı yok. İçindeki özgür ruhu serbest bırak. Özüne dön, kendin ol. Senin doğanda yalan söylemek, hırsızlık yapmak, küfretmek, çalmak, çırpmak, dolandırmak yoktu. Bütün bunları sonradan öğrendin. Evrenle bütünleş, sana can verene, beden elbisesini giydirene, özüne dön. Var oluşun dili sevgi, özü aşktır. Eğer anlarsan bunu Mevlana gibi dönersin. Yunus gibi yanarsın. Yüreğinden yanık kokusu gelmeli. İki günlük dünya menfaati için kırk takla atma. Takla atanların halini gör. Mezarlıklar hayatını heba etmiş sefillerle dolu.