Ana Hukuk
Geçenlerde bir dosta ziyarette gittik.Kendisi hukuk tahsilini, eğitim enstitüsünden sonra tekamül ettirmiş.Daha sonra doçent ve profesörünvanlarınıda aldıktan sonra fakültede dekanlık görevini yüklenmiş. Son derecede başarılı işler yapmış olduğunu öğrendim.
Prof.Dr. Kadir Arıcı hocama, öğrencileri ile beraber yaşamak kendisine gençlik aşısı olarak etki etmiş ve genç kalmayı başarmış.
Odasında bir saat muhabbet ettik, bütün duvarları yerden tavana kadar kitap dolu idi. Bir tahmin yürütmeye çalıştım, 2000 adet kitap vardı odanın içinde.Bilmem bilirmisiniz, Süleyman Demirel’in odasında 4000’den fazla kitap vardı rahmetlinin.Hayranlıkla seyretmiştim çalışma odasını.Masaların üzerlerine de sığmayan kitaplar yerlerde dururdu.Hatta Mustafa Kemal Atatürk de yaşamı boyunca 4000’den fazla kitap okuduğu söylenir.
Ziyaretettiğimiz KadirHocamın odasında da durum aynı idi. Her kitabın yeri mutlaka biliniyordu ve konuşurken kalktı anayasa konusunda yapılan bir araştırma ile ilgili bir kitabı aramadan bulunduğu yerden çıkarıp bana gösterdi.
Çalışma masasının arkasında bir çerçeve içinde Osman Gazi’nin oğlu Orhan Gazi’ye vasiyeti adı altında bir belge vardı.Çerçeve içine alınmış bu yazıyı okudum.Gerçek anlamlar taşıyabilecek bir vasiyet olabileceğini düşündüm. Bir tarihte Fatih Sultan Mehmet’in 28 Mayıs 1463 yılında ferman olarak yayınlanan AHDNAMA’sınınkopyasını, Bosna Hersek’deki Osmanlı külliyesinden almıştım.
“Murat Han Oğlu Fatih Sultan Mehmet Daimi Muzaffer‘in” ülkede yaşayan ruhbanlara ve onların kiliselerine kimsenin dokunmasına müsaade etmeyeceğini ilan eden bu AHDNAMA da, gayri müslim insanlara kimsenin dokunmamasıiçinferman vermekte idi.
“Ne hazretimden ne vezirlerimden ve Reayalarımdan ve cümle memleketim halkından kimseler bu insanlara dokunmayıp onları incitmesinler. Vergisini veren halka kimse dokunmayacak, diledikleri gibi yaşayacaklardır, kuşandığım kılıç hakkı için bu karara muhalefet edilmeyecektir” demekteydi.
Buna benzer konulara benzeyen vasiyetnamede Osman Gazi, oğlu Orhan Gazi’ye vasiyetini beyan eder. “Oğul ben öldüğüm zaman beni Bursa’da Gümüşlü Kubbenin altına gömün. Bir kimse sana tanrının buyurmadığı sözü söylerse, sen onu kabul etme. Tanrıyı tanımayanlara devlet katında iş verme, verirsen ahirette yüzün kara gelirsen yanıma.Böyle insanlar tanrının gazabına müstehak olduklarından işlerinde hayır ve başarı olmaz.Bunlar halka hüsnü muamele etmezler, rüşvet almaya meyyal olurlar.Memleket, millet bundan zarar görür.Bilmediğini bilenden sor. Sana sadık olanları hoş tut. Askerine bol ihsanda bulun. Lakin ihsaninsanıntuzağıdır.”
Bu anlamlı vasiyetnamenin 1 ağustos 1326 Osman Gazi’nin ölümünden evvel yapıldığı konusunda kitaplarda söz edilmekte. Her iki belgenin doğruluğu üzerinde tartışmak istemem.Her insanın bu mevkilerde böyle vasiyet ve Ahdnama düzenlemesi doğaldır.Her ikisindede devlet adamlığı kokmakta, burada vakur bir davranış görülmekte.
Ancak son sözü dikkatle irdelemek gerekir.İhsaninsanın tuzağıdır. Doğrudan veya dolaylı 5 tepenin nüfuz ettiği medya, muhtarlar, sistemden nemalanan kurum ve kuruluşlar ve diğer lehtar insanlara dağıtılan ulufe adı altında IHSAN, insanıntuzağıdırdiye bir sözüm geldi söyledim, hem nalına hem mıhına.