İçimizdeki gizli düşman: EGO
Egoyu kısaca kendini herkesten ve her şeyden üstün görme olarak tanımlayabiliriz. Benlik, enaniyet gibi değişik isimlerle de ifade edebiliriz. Bütün mistik düşünceler, dinler, ahlaki yapılar bu ego ile mücadele etmeye çalışır. Şeytanı şeytan yapan şeyde kendi egosudur. Zihnimiz egonun boyunduruğu altındadır. Zihin, ego olmadan yaşayamaz. Zihnin karargahı, ana merkezi egodur. Ahmet benim dostum diyorum. Diğer taraftan Ayhan benim düşmanım diyorum. Birisine dost diğerine düşman dememin sebebi ne? Dost egomu okşayan, doyuran kişidir. Düşman ise egomu yaralayan kişidir. Dünyadaki bütün kötülüklerin anası da babası da egodur. Liderlerinize bakın. Adamlar ego balonu gibi yanlarına yaklaşamazsınız.
İki kişi kavga ediyor.
- Oğlum bak git!
- Gitmezsem ne olur?
- Sen benim kim olduğumu biliyor musun?
- Bilmiyorum lan! Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Seni yok ederim.
- Oğlum kafamı ütüleme. Bir vurdum mu Ağrı dağında bulursun kendini.
Bu kavga böyle uzar gider. Burada iki egonun çarpışmasını görüyoruz. Eğer bir cümle “Ben şöyleyim, ben böyleyim” diye başlıyorsa o insan egoisttir. Ne kendine hayrı vardır ne de başkasına.
Nemrut’u Nemrut yapan egosu idi. Yezid’i Yezid yapan egosu idi. Firavun’u Firavun yapan egosu idi. Evde erkeğin egosu konuşur hanımına ve çocuklarına karşı. Gelen danışanlarıma geçmişlerini sorarım. Çoğunun dedesi Osmanlı döneminde paşadır. Çoğunun dedesi köy ağasıdır. Hep egolar konuşur. Yani “Ben paşa torunuyum, ağa torunuyum” derler. Gerçeği araştırdığınızda adamın köyde kıraç, bozkır 30 dönümlük bir arazisi ya vardır ya da yoktur. Ama torun egosunu şişirmek için dedesini köy ağası yapar.
Sürekli kendini öven, kendinden bahseden kişiler de egoisttir. Egoistler yönetmeyi severler. Kendilerini ülkenin başına gelmiş Allah’ın lütfü olarak görürler. Narsist insanlar egosisttir. Egoist kişiler hep karşısındakileri ezmek, sömürmek isterler. Saddam kendine 99 tane isim uydurmuştu. Çünkü Allah’ın 99 ismine nazire yapıyordu. Yani kendinde ilahlık görüyordu.
Ey insan sen bir hiçsin. Sen değil, senin üzerinde yaşadığın dünya kainatta bir zerre kadar yer kaplıyor. Bazen kapalı yere güneş ışınları girer. Havada uçuşan zerreleri görürsünüz. İşte, dünya uzayda ancak o toz zerresi kadar yer kaplıyor. Haddini bil. Şişme, böbürlenme, kibirlenme…
Bir dişin ağrısa sabahlara kadar uyuyamazsın. Sen kendini ne zannediyorsun? Dünyanın en zengini olsan bu sadece egonu şişirir. Ölünce bütün malın, mülkün dünyada kalıyor. Ego seni hep haksızlığa, zulme yönlendirir.
Bir derviş tahta kulübede yaşayan başka bir dervişin kapısını “tak tak” diye tıklatmış.
İçerden bir ses “Kim o” diye bağırmış. Dışarıdaki derviş “Benim” demiş. İçerden bir daha hiç ses gelmemiş.
Dışarıdaki derviş ne kadar kapıyı çalışmışsa kapı açılmamış. Pencereye yaklaşmış ve “Dostum, içeride olduğunu biliyorum. Bana neden kapıyı açmıyorsun, merak ediyorum?” demiş.
İçerdeki derviş. “Kim o dedim, benim, dedin. Görüyorum ki hala benliğini, egonu bırakamamışsın. Bu eve benlik, ego giremez” demiş.
Tasavvufta hep nefis terbiyesi vurgulanır. Egodan kurtulan insan gerçek özgürlüğü yakalar. Nefsinizin, egonuzun avukatı değil, savcısı olun. Tevazu, mahviyet, kibirsizlik sizi, insanı kamil olma noktasına götürür. “Ben ben” seslerini duyduğunuzda biliniz ki orada ego konuşuyor. Kendi sınırını bilen insan egodan kurtulur.
Övünme, gururlanma, kibirlenme ey insan evladı!
Sen ki içinde tuvalet taşıyan bir varlıksın. Ama midendeki pis kokuyu duymuyorsun. Tevazuun ne kadar büyükse egon o kadar küçülür.
Egon ne kadar büyükse tevazuun o kadar küçülür.