Ama daha çok erken
Hindistan’da uzun yıllar önce Yayati adında bir kral yaşarmış. Kral Yayati tam 100 yaşamış. Ama bu 100 seneyi dopdolu yaşamış. Hayatında yaşamadığı, görmediği, tatmadığı bir güzellik yokmuş. Bir gün ölüm meleği Azrail onun canını almaya gelmiş. Yayati ölüm meleği Azrail’i karşısında görünce ürpermiş. Halbuki Kral Yayati savaşçı bir insanmış. Bir çok defa ölüm tehlikesi atlatmış. Ama Azrail aniden gelince çok korkmuş. Azrail’e “Ama henüz çok erken” demiş. Azrail “Çok mu erken?, 100 yıldan beri yaşıyorsun. Çocukların bile yaşlandı. En büyük oğlun 80 yaşında. Daha ne istiyorsun?” diye sormuş.
Kral Yayati’nin 100 tane karısı varmış. Buna bağlı olarakta 100 tane oğlu varmış. Ölüm meleği Azrail’e sormuş. “Bana bir iyilik yapabilir misin? Birinin canını almak için geldiğinin farkındayım. Oğullarımdan birisini benim yerime ölmeye razı edersem beni bir 100 yıl daha rahat bırakabilir misin?”
Azrail şöyle demiş. “Senden başkası kendini hazır hissediyorsa onu almakta hiçbir sakınca görmem. Ama kabul edeceklerini pek sanmam. Çünkü sen onların babası olarak onlardan daha çok yaşadığın halde kendini hazır hissetmiyorsan onlar nasıl kendilerini hazır hissedecekler?”
Kral Yayati 100 oğlunu da çağırmış. Oğullarına durumu iletmiş. Ortalığı bir sessizlik kaplamış. Büyük olan oğulları hiç konuşmuyormuş. Sadece kralın 16 yaşındaki genç oğlu konuşmaya başlamış. Delikanlı “Ben babamın yerine ölmeye razıyım” demiş. Bu duruma Azrail bile üzülmüş. “Belki sen çok safsın” demiş. “Baksana diğer 99 kardeşin tamamen sessiz kalıyorlar. Bunların kimisi 80, kimisi 70, kimisi 50 yaşındalar. Buna rağmen daha da yaşamak istiyorlar. Sen daha gençsin. Daha bir şey yaşamadın. Ben bile senin için üzülüyorum” diye delikanlıyı uyarmaya çalışmış.
Delikanlı “Hayır” demiş. “Onların bu halini görünce kararım kesinleşti. Verdiğim karardan dolayı daha da emin oldum. Benim için kimse üzülmesin. Mutlak bir farkındalıkla ölüme gidiyorum. Babam dahi 100 yaşında olmasına rağmen hala yaşamaktan tatmin olmamışsa burada bulunmamın ne anlamı var? Ben nasıl tatmin olabilirim. 99 ağabeyimin de tatmin olmadıklarını görüyorum. O zaman neden boşa vakit geçireyim? En azından ölerek babama bu iyiliği yapabilirim. Bir 100 yıl daha rahat yaşasın, keyif sürsün. Ama benim için bitti. Kimse tatmin olmamış. Ben de 100 sene yaşasam tatmin olmayacağımı, yaşama doymayacağımı kesin olarak fark ettim. Bu nedenle şimdi ölmemle 100 sene sonra ölmem arasında bir fark olmayacak. Lütfen benim canımı al.”
Azrail delikanlının canını almış. Tam 100 sene Kral Yayati’nin yanına uğramamış. 100 yıl geçince Kral Yayati’nin yanına tekrar gelmiş.
Yayati gene aynı durumdaymış. “Bu 100 yıl çok hızlı geçti” demiş. “Yaşlı oğullarımın hepsi öldü. Ama bir önerim daha var. Sana başka bir oğul verebilirim. Lütfen bana acı.”
Durum tam 1000 sene böyle devam etmiş. Azrail 9 kez oğulların canını almış. Onuncu kez geldiğinde Kral Yayati şöyle demiş. “Hala beni ilk almaya geldiğin gibiyim. Hala yaşamaktan tatmin olamadım. Ama bu sefer istemeyerek de olsa, gönülsüz de olsa seninle geleceğim. Çünkü senden bana bir iyilik daha yapmanı isteyemem. Bu çok fazla olur. Bir şeyden de emin oldum. Bin sene beni tatmin etmediyse 10 bin sene de yaşasam gene tatmin olmayacağım.”
Ölüm bütün lezzetleri acılaştırır. Bu bağlanmaktır. Dünyaya, dünya nimetlerine bir defa bağlandığınız zaman ondan ayrılmak istemezsiniz. Ben daha 80-90-100 yaşayıp da “Ben yaşamam gereken her şeyi yaşadım. Ölmeye hazırım” diyen bir insanla karşılaşmadım.
“Her ölüm erkendir” diyor şair. Aslında hiçbir ölüm erken değildir. Ölüm hep vaktinde gelir. Bize erken gibi gözükmesi bağlandığımız şeylerden kopma düşüncesidir. Daha onlara doyamadınız. Ama doyma ihtimaliniz de hiç yok. Eğer hiçbir şeye bağlı değilseniz, ölüm ne zaman gelirse gelsin onu memnuniyetle karşılarsınız. Bağımlı olduklarınızdan kurtulunca ölüm size bir şeb-i aruz gibi gelir. O düğün gecesidir Mevlana için.
Mala, mülke, evlada, eşe, zevklere, hazlara bağlanmak sadece ölüm korkunuzu artırır. Kaybedecek bir şeyiniz yoksa, bağılılığınız yoksa, neden ölümden korkasınız. Bakıyorum ki 10 yaşında yaşama doymamıştım. 20 yaşadım hala doymadım. 30, derken 40 yaşına girdim, hala doymadım.
Bu ölünceye kadar hep böyle devam edecek. “Daha yapacak çok iş var” derken Azrail kapıyı çalıverir. Bizim için kendini feda edecek kimse de yok. Ölmeden ölürseniz, Azrail’i dostça karşılarsınız.
Psikolog Hayrettin Şahin www.alfapsikoloji.com