Bana saygı duymak zorundasın, zındık!
Toplumda mevki, makam, rütbe sahibi kişilere saygı duyulması gerektiği dikte edilir.
Geçen bir öğrenciyi getirdiler terapiye… Çocuk disiplin cezası almış. Sebep; öğretmene karşı saygısız davranmak. Hani meşhur bir hikayede anlatılır ya. Kralın şapkasına halkın selam vermesi, saygı göstermesi istenir. İnsanlardaki bu ego ne melun bir şey… Sana zorla saygı duysalar ne olur, duymasalar ne olur?
Bir gün devlet dairesinde bir işim vardı. Resmi dairede bir müdür odasında oturuyordum. Müdür beyle çay içiyorduk birkaç kişiyle beraber. Tam o anda müdür beye bir telefon geldi. Müdür hemen ayağa kalktı. Ceketinin önünü kapattı. Konuşmaya başladı. “Tamam sayın valim, emredersiniz sayın valim, baş üstüne sayın valim…”
Bu konuşma yaklaşık 10-15 dakika sürdü. “Vah” dedim. “Müdür beyin gram kendine saygısı yok ama valiye sahte saygısı çok”. Aslında bu zoraki saygı, saygı değildir. Mecburiyetin olduğu yerde, görevin olduğu durumda saygı olmaz. Hani atalarımız demişler ya “Sevgide serbestiyet, saygı da mecburiyet vardır” diye… Bence bu söz doğru değil. Doğrusu sevgide serbestiyet olduğu gibi saygıda da serbestiyet vardır.
Sevgi de, saygı da kazanılır. Hak etmeniz gerekir. Hiç kimseden saygı talep edilemez. Talep ediliyorsa o saygı değil, görevdir. Bir kişi çevreden saygı bekliyorsa bu o kişinin saygın olmadığının göstergesidir.
O kişide benlik, enaniyet, ego balon gibi şişkindir. Egonun hoşuna gider bu tür sahte saygı merasimleri. Bir öğretmen saygı beklememeli. Bir doktor, bir hakim, bir mühendis saygı beklentisi içine girmemeli.
Bir de mevki ve makama saygı isteyen manyaklar var. Büstlere, heykellere saygı göstereceksin.
Neden göstereceğim? Var mı bir açıklaması? Bu saygı gösterme işini ilk kim icat etti?
Bir kişinin saygı görmesi için saygın bir insan olması gerekir. Eğer siz o saygınlığı yakalamışsanız, siz istemezseniz de insanlar size saygı gösterir. Kaliteli bir insansanız saygınlığınız doğal olarak kendiliğinden gelir. Yanımda çalışan asistanlarıma hep şöyle derim. “Kızım eğer çay demlediğinizde bana çay ikram etmek içinizden gelmiyorsa lütfen bana çay vermeyin. Benim yanımda çalışanım olsanız dahi ben size bu yetkiyi veriyorum. Beni seviyorsanız, bana karşı saygınız varsa bana çay ikram edebilirsiniz. İçinizden lanet okuyarak bana vereceğiniz bir bardak çayı içmek istemiyorum. Kalkar çayımı kendim doldururum”.
Size paranız için, makamınız için, yetkiniz için saygı gösterisinde bulunan insanlar aslında sizin en büyük düşmanınızdır. Çünkü içinizdeki ego, enaniyet balonunu şişirerek narsistik kabarma yaşamanıza sebep oluyorlar. Hak etmeyen birisine saygı da göstermeyin. Herkes kendi saygınlığını sırtında taşır. Bir Mevlana kimseden saygı beklemedi, saygı istemedi. Ama şimdi bütün dünya ona saygı duyuyor. Bir Hitler, bir Saddam kendine zorla saygı duydurdu. Şimdi bütün insanlık onların mezarına tükürüyor. Size saygı duyulması, övülmeniz, pohpohlanmanız egonuzun çok hoşuna gider. Ego insanı değil, gönül insanı olmak önemli… Sen sev, sen saygı duy bir aksi seda gibi herkesin seni sevdiğini, sana saygı duyduğunu göreceksin.