Şişen tek Başbakan’ın egosu olsa neyse!
Murat Belge’nin, Başbakan Recep Tayyip Hazretleri’nin “Dindar gençlik yetiştirecekleri” iddiası ile ve ünlü yazar Paul Auster’i “cehaletle” suçlama
çıkışını değerlendirdiği yazıdaki tespiti hoşuma gitti.
“ ‘Tabiat boşluk bırakmaz’ ilkesi vardır ya, fizikte. Bunun toplum hayatında aldığı biçimler de vardır. Bu somut durumda, CHP’nin muhalefet olamamasının toplumda yarattığı boşluğu Başbakan’ın şişmekte olan ‘ego’su dolduruyor” diyor.
Meydanın boş olması, bir tek onun egosunu şişirse neyse!
Takımındaki bütün adamlar, köteksiz köyde, ağızlarına geleni sallayıp duruyorlar.
O kim oluyor ki bizim gençlerimizin inancının ne, nasıl, ne kadar olacağına hükmedecekmiş?
Başbakan’ın dindar gençlik iddiasına en güzel yanıtlardan birini Ahmet Altan verdi.
Başbakan’ın tavrını zorbalık olarak değerlendiren Altan, “Eğer bu yönetim tarzı geçerli olsaydı Obama’nın Amerika’da “zenci nesiller” yetiştirmesi, Belçika Başbakanı’nın, “eşcinsel” nesiller yetiştirmek için nutuk atması gerekirdi” diye yazdı.
***
Başbakan’ın sözleri üzerine Akşam Gazetesi eski Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu ile görüşmüş. Bakın ne diyor Bardakoğlu:
“Dindarlık bir insanın öz sorunu, öz gerçeği, kendi sorunu. İbadet de kişinin özgürlük alanı ve tercihi. Peygamberimizin uyarısıyla söyleyeyim; dindarlığın en üst düzeyi, ibadetler değil ihsan mertebesidir. Çok geniş boyutuyla insan hakları, yetim hakkı yememe, temizlik, üretme, gıybet etmeme diye düşünürsek, Türkiye'nin dindarlaştığını söyleyemeyiz.”
Bir tespitte daha bulunuyor Bardakoğlu, “Türkiye dindarlığının daha içselleşmesi, ahlakileşmesi ve bilgiye dayalı olması lazım. Türkiye'de görsel dindarlık artıyor. Umreye gidenlerin sayısı bizi yanıltıyor.”
***
İşte bu tam da benim söylemek istediklerime işaret ediyor. Yani; toplumun kendinize yakın yoksul kesimini bu kadar tembel, sefil, hakkını arayamayacak kadar aciz duruma sürükleyip, varlıklı kesimi “cemaatçilik” adı altında menfaat birliğine sokarak hangi dinden imandan bahsediyorsunuz ki?
Cehaletin, görgüsüzlüğün, ahlaksızlığın bu kadar yayıldığı bir toplumda, sizden nemalanmak için karısını kızını tesettüre sokup, cuma günleri cami avlularına taşarak ibadet ediyor görüntüsü verenler zat-ı alinizi yanıltmasın sakın ola ki!
Ben görüyorum o avluda namaz kılanları.
Güya içeride yer kalmamış gibi getirdikleri şiltenin üzerinde dua edeceklerine caddeden geçen kadınları, kızları süzüyorlar utanmadan.
Siz bu adamlardan dindar bir nesil yetiştireceğinizi umuyorsanız, avucunuzu yalarsınız.
***
Dolayısıyla; Başbakan Erdoğan Hazretleri’nin bu çıkışını da en azından kendisi kadar cahil olmayan ABD’li yazar Paul Auster’i cehaletle suçlamasını da Murat Belge gibi “ego şişmesi”nin tezahürleri olarak algılamak lazım.
Elbette, muhalefet açısından meydanın bu kadar boş olması Başbakan ve takımının yanlışa sürüklenmesini hızlandırdığı gibi, egolarını da fazlasıyla şişiriyor.
Zaten; şu İçişleri Bakanı denen adamı dinleyip, sonra AB’den sorumlu olan Egemen Bağış denen adamın her gün ortaya saçtığı saçmalıkları izleyip, Başbakan Erdoğan’ın Gençlik ve Spor Bakanı diye meydana saldığı ve makamları babasının malıymış gibi pervasızca kullanmasının tezahürlerinden biri olan o gencin ipe sapa gelmez değerlendirmelerini okuduğunuzda ortada aklı başında bir alternatif olmamasına lanet okuyup durmuyor musunuz her gün.
***
CHP denen; siyasi bir parti adı altında bir avuç insana makam-mevki sağlama aracı olan o bela başımızda olmasa, demokrat ve aydınların yolunu tıkamasa, ülkenin gerçek aydın ve demokratları o engeli aşıp yeni ve akternatif bir parti kurma yolunda mesafe alabilse, AKP bu kadar pervasızca at oynatabilir miydi?
Uludere’de 34 tane genç bombalanıp, ardından hiçbir hesap sorulmaz, Hrant Dink’in ölümüne zemin hazırlayan bürokratlar terfi ettirilir, katiller serbest bırakılırdı ve tüm bu yapılanlar da AKP’nin kesesine kar kalır mıydı zannediyorsunuz?
Ne yazık ki meydan gerçekten boş ve egolar şiş.