Eğilmeyenin önünde eğil
Bir gün Buda bir şehre gelecekti. Ve o şehrin kralı gidip onu karşılamakta gönülsüzdü. Bu kralın yaşlı ve bilge bir veziri vardı. Bilge vezir: “Kralım, onu karşılamaya gitmelisin” dedi.
Kral cevap verdi. “Bence buna gerek yok. O bir dilenci, ben bir kralım. Kralın dilencinin ayağına gittiği nerede görülmüş. Bırak o gelsin”. Bunun üzerine yaşlı ve bilge vezir, hemen istifa dilekçesini yazdı. Bilge vezir “Lütfen istifamı kabul edin. Eğer siz bu kadar düştüyseniz artık ben burada kalamam. Unutmayın ki siz bir kralsınız. Ama o bir krallığı elinin tersi ile iten kişidir. O en yükseğe aittir. Sizin bir imparatorluğunuz var fakat onun hiçbir şeyi yok. Sizin gidip eğilmeniz gerekiyor. Yoksa istifamı kabul ediniz”. Bunun üzerine kral gitmek zorunda kaldı. Buda’nın önünde saygı ile eğildi. Buda ona: “Bütün bunlara gerek yoktu. Buraya gelmek için gönülsüz olduğunu duydum. Bütün bunlara gerçekten hiç gerek yoktu. Çünkü insan gelmek istemediği zaman gelse bile gelmez. Saygı zorla olmaz. Ya anlıyorsundur, ya nda anlamıyorsundur. Gerek yoktu. Ben seni görmeye kendim gelecektim. Ben bir dilenciyim, sen bir kralsın” dedi.
O zaman kral gerçeği anlamıştı ve gözyaşları dökmeye başlamıştı. Kral benliği, egoyu, enaniyeti, kibri temsil ediyordu. Ama Buda, tevazuyu temsil ediyor.
Her dönemde büyük mistikler, ermişler saygı görmüşlerdir.
Dünyevi mevki ve makamları elinin tersi ile iten kaç kişi çıkar?
Adam koltuğa yapışmış, ömür boyu oradan kalkmak istemiyor.
Mevlana’nın, Yunus’un önünde eğilmek sana değer katar. Çünkü bu ermiş insanlar gönül insanıdır. Onların içi, dışı sevgi doludur. Egonun eşeği değildirler.
Kral nefsinin, egosunun kölesi ve hizmetçisidir. Bunlardan da nefret, kin, öfke doğar.
Egosunun peşinden koşmayan, sevgi soluklayan, sevgi eken, sevgi biçen, tevazu kanatlarını yerlere kadar seren bu güzel insanların karşısında eğil. Onlara saygıda kusur etme.
Zalimin, menfaatin, çıkarın, yalanın, Nemrut’un, Hitler’in, Yezid’in karşısında eğilmek sadece seni küçültür.