Güzel, çok güzel
Chuang Tzu Çin’in yetiştirdiği nadir mistiklerden birisiydi. Çok ilginç bir adamdı. Bazen anlamsız hikayeler anlatır, bazen güler, bazen durduk yere ağlardı. İşte bu deli adamın ilginç bir huyu vardı. Bazen birisi gelip ona bazı şeyler söylerdi.
Chuang Tzu hemen “Güzel, çok güzel” diye cevap verirdi. Söylenen şey ister güzel olsun ister çirkin, ister iyi olsun, ister kötü o hep aynı cümleyi kullanırdı. Kimisi gelir “Üstad eşim öldü” derdi. Chuang Tzu “Güzel, çok güzel” diye cevaplardı.
Diğeri gelir “Efendim, ahırda ineğim öldü” derdi ve üstat yine “Güzel, çok güzel” derdi. Yine bir gün sabah Chuang Tzu öğrencileri ile sohbet ediyordu. Bir komşusu geldi ve “Üstad, oğlun ağaçtan düştü ve iki bacağını da kırdı” dedi. Chuang Tzu hiç istifini bozmadan “Güzel, çok güzel” diye cevapladı. Çevresindeki insanlar Chuang Tzu’nun “Güzel” kelimesinin anlamını bilmediğini düşünmeye başladılar.
Sonunda köylüler toplanıp onun yanına gittiler. Onunla konuşmaya başladılar. “Üstad, lütfen bize güzel kelimesinden ne anladığını açıklar mısın?” dediler. “Ne zaman sana gelsek, iyi ya da kötü bir olaydan bahsetsek sen hep aynı cümleyi kullanıyorsun. Bu sabah oğlun ağaçtan düştü ve iki bacağını kırdı. Sen yaşlısın. Sana bakacak başka kimse de yok. Belki seni çok zor günler bekliyor. Oğlunun bacağının kırılması senin için çok kötü bir olay ama sen ona da ‘Güzel, çok güzel’ dedin”
Bütün bu konuşmalardan sonra Üstad Chuang Tzu “Orada durun” dedi. “Hayat çok karmaşıktır. Varoluş her an her şeye gebedir. Sizin kötü dediğiniz olay sizin için hayırlı sonuçlar doğurabilir”.
O akşam köylüler derin bir uykuya daldılar. Akşam çok kar yağdı. Köyün sürüsü akşam ahırdan boşanıp dağlara doğru gitti. Sabah köyün gençleri sürüyü geri getirmek için dağa gittiler. Tam sürüyü geri getirirken dağ geçidinde bir çığ meydana geldi ve sürü ile beraber 15-20 genç öldü. Ama Chuang Tzu’nun oğlu ayakları kırık olduğu için bu kurtarma operasyonuna katılamamıştı.
Üstad “Güzel, çok güzel” demeye devam etti. Birkaç ay sonra üstadın oğlu bir kızla nişanlandı. Üstad yine “Güzel, çok güzel” dedi. Kızın ailesi birkaç gün sonra fikrini değiştirdi. Bu oğlanın asla yürüyemeyeceği düşüncesi ile nişanı bozdular. Üstad gene “Güzel, çok güzel” dedi. Köylüler hep şaşırıyorlardı. Bu olaydan bir hafta sonra kız bir kaza sonucu öldü. Üstad her olay sonucunda “Güzel, çok güzel” demeye devam etti.
Üstad Bediüzzaman “Bir şey ya bizzat güzeldir, ya neticeleri itibariyle güzeldir” der. Eğer olaylara böyle bakarsanız aslında her şeyin çok güzel olduğunu görürsünüz. Mesela elma bizzat güzeldir. Elinize alıp afiyetle yersiniz. Size güzel bir tat sunar. Hayvan gübresi görüntüde çirkindir, pistir ama o da sonucu itibari ile güzeldir. Siz hayvan gübresini alıp elma ağacının dibine koyarsınız. Elma o gübreden beslenir ve harika elmalar verir size. Ölüm kötüdür, çirkindir ama sonucu itibari ile güzeldir.
Düşünün! Evinizde dedenizin, dedesinin, dedesi yaşıyor. Ölüm yok. Herkes ihtiyar. Siz o insanlara bakmak zorundasınız. O zaman hayat çekilir miydi? Birisini çok seversiniz. Ama ondan ayrılmak zorunda kalırsınız. Ayrılık kötüdür, çirkindir ama 10 sene sonra o insanla evlenmediğiniz için şükredersiniz. Eğer olaylara bu bakış açısı ile bakarsak biz de her şey için rahatlıkla “Güzel, çok güzel” diyebiliriz. Eğer hiçbir beklentiniz yoksa hayat süper olur sizin için. Ama insanlar beklentisiz yaşayamazlar. Hayat sonsuzdur ama insan sabırsızdır. Daha olayların sonuçlarını görmeden kararlar verir, ‘iyi oldu, kötü oldu’ diye sonuçlar çıkarırız.