Yer altındaki zenginliğimiz
Ülkemizin yer altı kaynaklarını gerektiği gibi ve yeterli düzeyde kullanamamasının temel nedeni ne? Ekonomik olanaksızlığa ya da yetersiz teknolojiye mi bağlamak gerekir? Yoksa daha çok siyasi nedenlere mi bağlı? Türkiye, geçmişten günümüze kadar uzanan süreç içerinde, birçok farklı kültüre, ev sahipliği yapan bir ülke olmanın yanında, coğrafi olarak da ayrıcalıklı bir konumdadır. Gerek bulunduğu bu ayrıcalıklı konumu itibariyle, gerekse de birçok farklı kültür ve medeniyete kaynaklık eden bir ülke olması yönünden çeşitli zenginliklere sahiptir.
En büyük zenginliklerimizden biri de, yer altı kaynaklarımızdır bilindiği üzere. Ülke olarak yer altı kaynakları bakımından gerek bolluk, gerekse de çeşitlilik bakımından olsun oldukça ayrıcalıklı bir konumda bulunuyoruz. Zengin olmasına zengin, yalnız bu kaynaklarını belli sınırlılıklar dâhilinde kullanabildiği gerçeği de göz ardı edilemez bir gerçektir.
Lozan Antlaşması ile günümüzde hala geçerliliğini sürdüren siyasi nedenleri bir tarafta, gerek yeterli ekonomik güçte olmayışı ve gerekse de gerekli teknolojiye sahip olmamakla birlikte, bu teknolojiyi kullanabilecek yeterli bilgi birikimine sahip olmaması bu sınırlılıklardan bazılarıdır.
Ülkemiz, endüstrinin en önemli hammaddesi olan demir bakımından, oldukça zengindir. Hemen hemen her bölgemizde bu maden kaynağına rastlamak mümkündür. Ancak çok azı işletilebildiği için ülkenin yeteri kadar ihtiyacını karşılayamıyor ne yazık ki ve çoğu zaman dış ülkelerden çok daha yüksek fiyat ile ithal ediliyor. Ya da sanayide oldukça fazla ve çok farklı işlerde kullanılan bor minerallerinden örnek verecek olursak, ülkemiz, bu yer altı kaynağı bakımından dünyada birinci sırada olmasına rağmen, sağlıklı bir devlet politikası ile yönetilemediği için, yine ekonomiye güç katacak şekilde değerlendirilemediğini söylemek yanlış olmayacaktır.
Yer altı kaynakları bakımından, önemli bir düzeydeyiz. Fakat bu yer altı kaynaklarımızın çoğu, yabancı şirketler tarafından işletilmektedir bilindiği üzere. Mühendis bir arkadaşım yaptığı sunum sırasında, aslında biz, yer altı kaynaklarımızı işlemememizi hep siyasi nedenlere bağlıyoruz. Ancak, genel olarak ekonomik sıkıntı ve yeterli teknolojiye sahip olmamamızdan kaynaklanıyor diye belirtmişti. Ama zaten hem ekonomik olanağın, hem de teknoloji yetersizliğinin altında yatan en büyük neden geçmişten beri süregelen siyasi engeller değil midir aslında?
Ülke olarak, sanırım en büyük hatayı, anlık olarak ortaya atılan politikalarla hareket ederek yapıyoruz. Uzun vadeli ve mantıksal bir çerçeve içerisinde yürütülen herhangi bir plan uygulanmadığı için diğer ülkelerden bir adım daha ileriye gidemiyoruz maalesef. Çünkü devlet yönetimlerinde, başarılı bir şekilde gerçekleşen politikaların altında yatan en önemli neden, uzun vadede düşünülen planlı ve programlı faaliyetlerden geçmektedir. Tabi bu da dışa bağımlılığımızı bir nevi de olsa azaltacak ve sahip olduğumuz zenginliklerimizi farkına varıp, bunu en iyi şekilde değerlendirebilmekten geçiyor.
Geçmişte ve hatta günümüzde dahi ülkeler arası karmaşanın asıl nedenini yer altı kaynakları oluşturmaktadır. Özellikle güçlü ve zengin ülkeler, yeterli düzeyde sahip olamadıkları kaynağa ulaşabilmek için bir diğerini sömürme faaliyetlerine girişiyor.
Türkiye’nin demokratikleşmesi ve gelişmiş bir ülke düzeyine ulaşabilmesinin temel koşulu aslında diğer sektör ile birlikte yer altı zenginliklerini de sağlıklı bir politika ile yürütebilmesinden geçmektedir.