Senin üstadın kim?
Hayat ibretlik olaylarla, hadiselerle doludur. Bazen size bir kedi, bazen bir fırtına, bazen de bir çocuk üstatlık, öğretmenlik yapabilir.
Ünlü Sufi düşünür İbrahim Ethem ölmek üzereymiş. Yanında bulunan bir öğrencisi sormuş. “Efendim, üstadın kimdi?”
Üstat İbrahim Ethem “Bunu sormak için artık çok geç. Zaman kısa ve ben ölmek üzereyim”.
Mürit “Hala hayattasın ve konuşabiliyorsun. En azından bize adını söyleyiver” demiş.
Üstat “Bu çok zor olacak. Üstatlarımın sadece adını saysam günler alır. Ama içlerinden üç tanesini kısaca anlatayım” demiş. Ve anlatmaya devam etmiş.
“Bir gün çölde kaybolmuştum. Hakikat arayışım devam ediyordu. Gece yarısı bir köye geldim. Hanlar, dükkanlar kapanmıştı. Dışarıda kimsecikler yoktu. Başımı sokabileceğim bir yer arıyordum. Aç ve susuzdum. Birilerine bir şeyler sormak için arayış içindeydim ve tam bu sırada bir evin duvarını delmeye çalışan bir hırsız gördüm. Yanına yaklaştım ve nerede kalabileceğimi sordum. Hırsız beni iyice süzdü. ‘Ben bir hırsızım ve sen de bir sufi’ye benziyorsun. Şu anda her taraf kapalı ve uykuda… Eğer istersen, bir hırsızla kalma cesaretini gösterebilirsen, benim evimde kalabilirsin’ dedi.
Önce biraz tereddüt ettim. Eğer bir hırsız, bir sufi ile kalmaktan korkmuyorsa benim de ondan korkmama gerek yok diye düşündüm. Hırsıza geleceğimi söyledim ve onun evine gittim. Adam bana çok iyi davranıyordu. Çok iyi bir insandı. Tam bir ay boyunca onun yanında kaldım. Hırsız her akşam işe gidiyordu. Giderken ‘Ben işe gidiyorum. Sen ibadetinle meşgul ol’ diyordu. O geri geldiğinde ‘Ne yaptın? Bu gün bir şeyler alabildin mi?’ diye soruyordum. ‘Bu gece olmadı. Yarın yeniden deneyeceğim. Allah’ın izni ile bu iş olacak’ diyordu. Bir ay boyunca hep eli boş döndü, ama o hep umutluydu, mutluydu. Yıllardan beri ibadet ediyordum. Zikirlerim vardı. Ama kendimde bir farklılık hissetmiyordum. Tam ümidimi yitiriyordum ki bu hırsızın ‘Allah’ın izni ile bu iş yarın olacak’ sözünü hatırladım. O kötü bir şey yapıyordu ama gene de ümidini hiç yitirmiyordu. Hırsızdan ders aldım ve çalışmalarıma devam ettim. Sonunda arzuladığım makamlara ulaştım. Benim ilk üstadım bir hırsızdı.
İkinci üstadım ise bir köpekti. Bir gün çok susamıştım. Su içmek için küçük bir göletin başına geldim. Benimle beraber bir köpek de geldi. O da çok susamıştı. Su içmek için gölete eğilen köpek orada bir köpek gördü. Bu kendisinin sudaki aksiydi. Korktu ve havlamaya başladı. Sudaki görüntü de havladı. Köpek korkarak kenara çekildi. Ama susuzluğu o kadar fazlaydı ki sonunda dayanamadı ve kendini suyun içine attı. O anda görüntü kayboldu ve o da suyunu içti. Buradan korkularımla yüzleşmem gerektiğini çıkardım. Korkularımın, kaygılarımın, umutsuzluklarımın içine dalmalıydım. Ve bir gün bilinmezliğin içine daldım, gözden kayboldum ve geride bilinmezlik kaldı. İkinci üstadım da bir köpek oldu.
Üçüncü üstadım ise bir çocuktu. Bir gün yine akşam üstü bir şehre vardım. Küçük bir çocuk elindeki mumla camiye doğru gidiyordu. Rüzgarın mumu söndürmemesi için elini muma siper yapıyordu. Onun yanına gittim. ‘Mumu kendin mi yaktın?’ dedim. ‘Evet, efendim!’ dedi. Şaka yollu ona takılmak istedim. “Işığın nereden geldiğini bana söyleyebilir misin? Mumun yanmadığı, ışığın olmadığı bir an vardı. Sonra da ışığın yandığı bir an oldu. Işığı sen yaktın, öyleyse ışığın nereden geldiğini de bilebilirsin’ dedim. Çocuk gözlerimin içine bakarak güldü. Elindeki muma üfledi ve onu söndürdü. ‘Şimdi ışığı sönerken gördün, ışık nereye gitti? Hadi sen bunu bana söyle, ben de senin sorunun cevabını vereyim’ dedi. O anda bütün egom yerle bir oldu. Enaniyetim paramparça oldu. Bunun üzerine bütün algılarımı, önyargılarımı bıraktım. Aptallığımın farkına vardım. Aslında hiçbir şey bilmediğimi fark ettim”.
Derin bir nefes alan İbrahim Ethem “Daha bir çok üstadım var, ama onları anlatacak zamanım kalmadı” dedi.
Hayatın her aşamasında ibret alacağımız hadiseler var. Yağmurun yağmasından ders alabilirsiniz. Bir arı, karınca sizin için büyük bir üstat olabilir. Ama insanlar ders çıkarmayı, ibret almayı pek istemezler. Bunlar egoya ağır gelir. Farkındalıkla yaşayan her insan her şeyden ders alır. Hayatı daha dolu, canlı, mutlu ve huzurlu yaşarlar. Üstat, öğretmen kapı gibidir. O kapıdan içeri girerek daha ilerilere gidersin. Üstat senin elinden tutarak seni varoluşla tanıştırır, hakikatle yüzleştirir. Üstat sana bütünlük içinde bir damla olduğunu hatırlatır ve seni bütünün içine dönmeye ikna eder. Her olaya bir ibret nazarı ile bakarsan binlerce üstadın olur.