Ekonomide "har vurup harman savurma..."
Sizi bilmiyorum ama, ben artık gazeteleri ekonomi sayfaları için alıp okuyorum.
Eskiden -gençtik ya- spordan başlardık o zamanlar.
Taraftarı olduğumuz kulüplerin haberlerini arardık spor sayfalarında.
Ortaokul, lise sıralarında Türkiye Ligi henüz kurulmadığı için -ilk aşkım- Vefa Kulübü taraftarıydım.
Şimdi tabii ki Trabzonspor... Bu taraftarlığım, Trabzonlu oluşumdan kaynaklanıyor. Yoksa Vefa'nın renkleri olan "yeşil ve beyaz" aşkım devam ediyor.
Bursaspor'un, Konyaspor'un, diğer yeşil-beyaz renkli kulüplerin de galip gelmelerini özlerim/beklerim.
Sporun da ülke ekonomisiyle uzaktan değil, yakından ilgisi var.
Bir kere, "yabancı futbolcuyla dönenen bir futbol ligimiz var." Kulüp yöneticileri, kendi olanaklarıyla altyapıda futbolcu yetiştirmeyi akıl etmediklerinden -siyasetçiler gibi- koltuğu kaptırmamak için "ithal futbolcu"larla takım oluşturma hastalığına yakalanmışlar bir kere...
Yabancı futbolcularla lig şampiyonluğu kazanıyorlar.
Garabete bakar mısınız?
Her transfer sezonunda milyon Dolarlar Avrupa'nın ıskartaya çıkaracağı futbolculara veriliyor.
Başka bir ifadeyle milyon Dolarlar heba ediliyor.
Türkiye ekonomisi krizim alarmları verdiği -Dolar'ın, Auro'nun kur yarışı yaptığı- bir dönemi yaşıyor.
Ve tam da futbolda transfer sezonu...
Hazine ve Maliye Bakanımız futbolda transfer mevsiminde yaşanan bu döviz heba etme hastalığına ne diyecek acaba?
Üstelik kendileri bütçenin açık verdiğini açıkladılar bu konuda zaten...
***
Gazetelerin ekonomi sayfalarını okuyorsam "yastık altına", bankaya konulmuş/yatırılmış dövizim yok. Bu alana ilgim, yılda en fazla iki kez olsun Avrupa'ya torun görmeye gidişimde dövize ihtiyacım olmasından... Dövizi "har vurup, harman savuracak" denli mali gücüm yok.
"Ekonomi sayfaları" da, korkunç cinayet haberlerinin verildiği gazetelerin "üçüncü sayfaları"ndan farklı değil bana göre.
Birinde döviz kurlarının yükselişi, karşılıksız çeklerin artışı, özel sektörün dış borç miktarının 22 milyar Dolar'a fırlaması, bütçenin 2018'in ilk 6 ayında 46 milyar liralık açık verişi vs... haberleriyle dolu.
Hiç iç açıcı değil...
Belki de ekonominin içine düştüğü labirentten doğan aile içi huzursuzluklar nedeniyle gazetelerde çokça okuduğumuz cinayetler işleniyor.
Tabii ki bu konuyu sosyologlar daha iyi bilir.
***
Ama şu hususu hiç unutmayalım. Ekonomisi sağlam temellere oturtulmuş ülkeler insanları -ülkemizdeki gibi- kendi paralarını bırakıp yabancı para aşığı olmuyorlar.
Kendileri üretip, kendi ürünlerini tüketiyorlar. Her alanda değer üretmeyi seviyorlar.
İthalat konusunda kendi paralarının "bir kuruşu"nu harcarken bile tasarrufu ön planda tutmayı düşünüyorlar. Yani, az ihracata karşı çok ithalat yapıp "ticaret açığı" vermemeye çok dikkat ediyorlar.
Bir de; hani bizim "ithal futbolcu" konusunda milli emek karşılığı kazandığımız dövizleri eloğlunun kullanma miadı bitmiş sporcusuna verip "har vurup harman savurmuyorlar."