Hür irade
Hür irade, hür düşünce denilince ne anlamamız gerekir diye düşünmeye başladım. Düşünen bir varlık olarak tariflenen insanoğlu, acaba neyi, hangi koşulda neye bağlı olarak düşünmesi gerekir? Kendim için her konuda düşüncemi söyleme hürriyetim olduğunu kabul etmekteyim. Bir başka söyleyişle olumlu veya olumsuz yönlerimi hür irademle ifade etme hürriyetime, kimsenin müdahale etmiyeceğine inanırım. Bu nedenle kimi zaman kendimle alay bile ederim. Hatta kahkahalarla kendime güldüğüm olmuştur.
Hele eşim kendisini eleştirmede çok mahir olduğundan yaptığı kimi hataları, bir hikayeye bağlayıp anlatarak arkadaşlarını güldürmeyi sanat haline getirmiştir. Onlarca hikayesini arkadaş çevresinde bilmeyen yoktur. Kendisi ile çok barışık bir kişiliği vardır. Ancak başkalarını eleştirmede veya alay etmede ise çok cimri davranır. Hayatı kimi zaman hafife aldığı , bir yeri ağrıdığında kimseye söylemeden geçiştirmeye çalışmasını, başkalarını üzmeme adına yaptığına inanırım.
Dağlarca işin altına girip, kimseyi tedirgin etmeden üstesinden gelmesi ise ayrı bir hasleti olduğunu izlemekteyim. Başkalarının kendisini eleştirmesinede, çok sakin karşılamasını saygı ile izlerim.
Kendi kendisini eleştiren bir insan olduğundan, başkalarının olumlu eleştirisini açık yüreklilikle kabul eder. Eleştiri yapıcı olduğu müddetce kabul edilebilir bir mevzuudur. Ancak kantarın ucunun kaçmaması gerekir.
Siyasettede bu konu çok hassastır. En son hatırladığım dönem, Rahmetle andığım bir bilen ile ilgili Metin Akpınar ve rahmetli Zeki Alasya’nın sahneye koyduğu ve siyaset arenasında o tarihte bulunan liderler hakkında skeçlerle eleştiri yaptıkları oyunlar gelir aklıma.
Sahneye konulduğu süreçte Süleyman Demirel de bu oyunları seyretmeye gitmiş, yaratılan oyundaki kendi ile ilgili bölümlerin içindeki tiplemelere kahkahalarla güldüğünü hatırlarım. Ne kadar büyük bir olgunluk, kendisi ile ilgili konuları eleştiri dozu ne olursa olsun, alkış tutabilecek basirete sahip olması, siyasetin ana ögelerinden olsa gerek.
Tarihte Romalılar bir yerleşim birimi , bir şehir oluşumu yaparken önce amfi tiyatro sahnesi ve diğer binaları düşünür, şehirin kütüphanesi ve önemli binalarını onun konumuna göre inşaa ettiklerini dinlemiştim. Şehrin en önemli yerinde mutlaka tiyatro bulunması, bir çok soruyu cevaplamakta.
O tarihte bu tiyatrolarda hangi eserler oynadığını tahmin etmek zor, ancak tiyatroya değer veren bir toplum içinde yaşanan hikayeler dramatize edildiğini düşünmekteyim. Bunların içinde Sezar ın da eleştiririldiği konuların olduğu ihtimaller içinde olsa gerek. Eğer tiyaro sahnesinde eleştiriye tahammül edemessen toplumdan kopmuş olarak tanımlanabilirsin.
Ben bu gün eleştiriye kapalı olan siyasetin uzun soluklu olacağını düşünmemekteyim. Bir kaç senedir İktidar’ın tek yayın kurumu haline gelen medya gurubu, hukuken bir eleştiri üretmekten uzak, mutedil bir yaşam sürmekte. Tenkid etmeye kalkanları ise demir parmaklıklar arasına alınca, direktifler altında çalışan basın yayın, bir bakıma baskı altında olduğunu görmekteyiz. Kolaysa eleştirin de görün bakın ne oluyor. Gazeteyi bile satın aldırıp kapatmaya varan eylemleri artık sıradan bir olay olarak görmek mümkün.
Şimdi böyle davranıştan cesaret alan bir kesim insanlar, toplumun hassasiyetle üzerinde titrediği konularda cesaretle hakarete varan sözleri söylemeye ve eylem yapmaya kendinde kuvvet bulmakta. Anıt Kabire giden, avlusunda kendi telefonuna ‘ Şarta Bağlı Yardım Fonun‘ dan güç aldığı muhakkak olan bir karafatma, bu yayını yapma erkini hangi tepeden almakta diye bir sözüm geldi söyledim hem nalna hem mıhına.