"Kuvayı Milliye Ruhu" şart...
"Kasap havası"ndan "İzmir Marşı"na çalmadığımız/söylemediğimiz kalmadı, demokrasi için...
Çaldık, söyledik ama...
Tıkandık kaldık...
Dış güçler öyle bir oyun oynadı ki, abdesti kaçan adam durumuna düştük.
Ah dış güçler, ah!..
Siz yok musunuz siz!..
Siz görürsünüz!..
Bilin ki, hiç bir tertibiniz/tuzağınız sökmez bize...
Hakkınızdan geleceğiz hakkınızdan...
Bugün değilse; yarın olmazsa, öbür gün... Görürsünüz siz.
Unuttunuz 100 yıl önce yaşadığınız perişanlığı, öyle mi?
Hadi tekrar gelin, boyunuzun ölçüsünü kıçınıza bir tekme atıp verelim elinize
Siz istediğiniz kadar büyü yapın...
Siz avucunuzu yalarsınız ancak.
Bizde ne büyü bozanlar var, ne büyü bozanlar!
İşin gırgırı bir yana kendi kafamızın yapısı demokrasi modellerini deneye-deneye sonunda vardığımız noktada bile akıl tutulması yaşıyoruz.
1950 yılından bugüne demokrasi adına toplumsal anlamda verdiğimiz sınavlardan ders çıkarmamız gerekirken sorun üzerine sorun yaratıyoruz habire.
27 Mayıs 1960 Darbesi demokrasi için yapılmadı mı?
12 Eylül 1980 Darbesi de..
Aradaki 12 Mart, 28 Şubat vb...
Hepsi de (son 15 Temmuz menfur girişimi hariç) daha çağdaş bir demokrasi içindi.
Ama...
Hepsinde de "dış güçler"in, ABD'nin parmağı vardı.
Görünürde daha çok demokrasiydi amaç ama...
Sonuçta, her seferinde toplumsal anlamda kutuplaşma, birlikteliği baltalama ve bölünmeye zemin hazırlama oldu.
Ve ABD'nin uzak-yakın çıkarlarına hizmet etme idi bilmediğimiz.
"Batı" denilen "Haçlı dünyası"nın Ortadoğu coğrafyası için 100 yıl önce planladığı "Büyük Ortadoğu Projesi"nin uygulanmasından doğan sıkıntıları yaşıyor milyonlarca Müslüman insan şimdi...
Milyonlarcası öldü, milyonlarcası evinden/yurdundan perişan oldu yollarda, sınırlarda...
PKK böyle bir ihanetin patentli terör örgütü olarak doğmadı mı, tezgahlanmadı mı?
"Dış güçler"; yani 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi'nin paylaşımcı haçlı kafaları, o günden bugüne niyetlerinden hiç vazgeçmediler.
Amaç, Türkiye'yi bölmek, parçalamak!
Ellerinden gelse bir boşluk yaratıp Lozan Anlaşması'nı bile rafa kaldıracaklar.
Sadece bu "dış güçler" değil, onların "dahili bedhahlar"ı da yardımcı olmanın şaşkınlığı içinde ihanette bulunuyorlar şimdi.
Görünen o ki; bugün Türkiye'nin bulunduğu coğrafyada varlığını "Atatürkçü çizgi"de sürdürüp bugünlere gelişine daha fazla katlanamayan "Dış mihraklar/odaklar"
buldukları satılmışlarla da içte huzuru bozup 100 yıldır iyi-kötü kalkınmayı amaçlayan bir toplumu birbirine düşürmeyi, kavgalaşmayı amaçlıyor.
Batı'nın çok istediği, arzuladığı bu kaos ortamının oluşmasını önlemenin tek yolu, 1919'un karanlığını dağıtan "Kuvayı Milliye Ruhu"dur.
Bir ulusal çağrı ile siyasal bütünleşme sağlamalı... Batı'nın tuzağına siyaset bütünlüğüyle yanıt verilmeli...
O zaman, yeniden "Kuvayı Milliye Ruhu"nu yaşayan bir birlikteliğin/bütünlüğün ortamında buluruz kendimizi...