Asıl gayeyi unutmak
Üstad Vişnu uzak bir dağda, geniş bir mağarada müridi ile beraber inzivaya çekilmiş. Günlük ibadetleri bitince, mürit çok sevdiği üstadının ellerine kapanmış ve minnettarlıkla “Üstadım, lütfen sana hizmet edeceğim bir şeyler söyle” demiş.
Üstad gülümseyerek “Sana bedava verdiklerimi eylemlerinle ödemen çok zor olacak” demiş. Mürit yalvarmaya devam etmiş. “Lütfen efendim, lütfedin size hizmet edeyim. Beni bu şereften mahrum bırakmayın” demiş.
Üstad Vişnu, bu ısrarlara daha fazla dayanamamış. “Peki” demiş. “Senden bir bardak soğuk su istiyorum”.
Mürit müteşekkir bir biçimde “Tamam, efendim” demiş ve neşe içinde mağaradan ayrılmış. Elinde su kabı şarkılar söyleyerek aşağıdaki vadiye doğru yürümeye başlamış. Bir süre sonra vadinin sonundaki küçük bir kulübeye ulaşmış. Kapıyı çalmış. İçeriden “Kimsiniz” sesi duyulmuş. “Biz gezgin dervişleriz. Bu dünyada evimiz yok” demiş genç mürit. “Lütfen, üstadım için bir bardak soğuk su alabilir miyim?”.
İçeriden çok güzel bir kız çıkıvermiş. “Sanırım siz dağdaki kutsal ermişe hizmet ediyorsunuz. Lütfen evimize girerek evimizi onurlandırın. Ve lütfen evimizi kutsayın ki evimiz kötülüklerden korunsun, evimizde bolluk bereket olsun” demiş.
Mürit “Lütfen bunu kabalık olarak değerlendirmeyin. Hiç zamanım yok. Bir an önce suyu alıp efendime götürmem lazım” demiş.
Güzel kız “Elbette su alacaksınız. Ama evimizi kutsamanız, dualar okumanız, efendinizi kızdırmaz. O kutsal ermişin müridi olarak evimizi kutsamanız gerekiyor. Çünkü bizler duaya muhtaç insanlarız” demiş.
Daha bir çok dil dökmüş. En sonunda mürit içeri girip, evi kutsamayı kabul etmiş. Daha sonra yemek vakti gelmiş. Kız müridin yemeğe kalması için çok ısrar etmiş. Bu davranışın kutsal ermişin çok hoşuna gideceğini söylemiş. Müritle neşe içinde yemek yemişler. Bu arada vakit geçmiş ve akşam olmuş.
Kız, gece yolculuk yapmanın tehlikeli olduğunu ve müridin evde kalmasını söylemiş. Mürit “sabah giderim” düşüncesi ile derin bir uykuya dalmış.
Sabah erkenden kalkan kız inekleri sağıyormuş. Müride kendisine yardım etmesini, ineklerin bir an önce sağılması gerektiğini ifade etmiş. Sonra ineklerin çayıra götürülmesi gerekiyormuş. Bu güzel ve yalnız kızın yardıma ihtiyacı varmış. Mürit bütün bu işlerin ucundan tutmuş.
Aradan haftalar geçmiş. Mürit bu kızla evlenmiş. Çocukları olmuş. Çok çalışmışlar ve zengin olmuşlar. Mürit bu köye çok güzel tapınak yaptırmış. Müridin önayak olması ile beraber buraya okullar ve hastaneler yapılmış. Bu köy kocaman bir şehre dönüşmüş. Şehirde yaşayan herkes mutluymuş. Her taraftan bolluk ve bereket taşıyormuş. Kendi çocukları büyümüş, torunları olmuş. Epey yaşlanan mürit bir gün vadiye bakan alçak bir tepenin üzerine çıkmış. Aşağıları seyrederken mutlu olmuş.
Vadinin içlerinde çiftlikler, hayvan sürüleri ona ayrı bir haz veriyormuş. Bu vadiye geldiğinden beri yaşadığı şeyleri düşünmüş. Tam bu anda büyük bir tsunami dalgası gelmiş. Vadinin içindeki evleri, okulları, hastaneleri, çiftlikleri, eşini, çocuklarını, insanları her şeyi yutmuş, almış götürüyormuş. Önünde meydana gelen faciayı hayretle izlerken suyun yüzeyinde duran “Hala suyumu bekliyorum” diyen efendi Vişnu’yu görmüş.
Bu hikaye, Hint kültüründe dünyaya gönderilme sebebimizi nasıl unuttuğumuzu ifade etmek için anlatılır. İnsan bu dünyaya neden geldiğini çabuk unutur. Her şeyin bir görevi var, fonksiyonu var, işlevi var. Arı milyonlarca çiçekten bal alıyor. İnek süt veriyor. Kiraz ağacı meyve veriyor. Gül çok güzel kokular salıyor.
Her canlının, her varlığın bir yaşama gayesi ve amacı var.
Peki insanın asli görevi nedir?
Varoluşun içinde sen ne yapıyorsun?
Sen başı boş bir göktaşı değilsin.
Diğer canlılarda olmayan şey sende var.
Sen düşünen bir varlıksın.
Sen zeki bir varlıksın.
İnekten beklenen şey senden beklenmiyor. Ne içilecek sütün var, ne elbise yapılacak tüyün var, ne yenilecek etin var, ne yüzülecek derin var.
En işe yaramaz varlık sensin şu dünyada.
Neden geldin bu dünyaya?
Mürit gibi esas gayeni ve amacını unutma.
Bir gün var oluşun bağrına geri döneceksin.
Bir gelgit dalgası senin de makamını, şöhretini, malını, mülkünü elinden alacak.
Beraberinde götüremediğin şeyleri kalbinde taşıma.
Bu bütün tasavvufun, mistisizmin özüdür.
Sana emanet verilen şeylere bel bağlama.
Çocuk ağzındaki emziği kaybedince hemen ağlamaya başlar.
Sen de huysuz bir çocuk gibisin. Bir şeyi kaybetsen hemen bunalıma giriyorsun. O zaten sana ait değil, o emanet.
Güzellik ödünç alınmıştır.
Zeka ödünç alınmıştır.
Gençlik, sağlık, zaman hepsi ödünç alınmış şeylerdir.
Lütfen bütün bunların kısa bir süreliğine sana verildiğini unutma ve bunları çok iyi değerlendir. Ölüm dalgası geldiğinde hepsi elinden gidecek.