"Arka bahçe" lerden bugüne...

YAYINLAMA: 14 Eylül 2018 / 20.00 | GÜNCELLEME: 14 Eylül 2018 / 20.00

Eğitim çalışmalarında bütünlüğü/birlikteliği sağlamak için 3 Mart 1924 tarihinde 430 sayılı "Tevhid-i Tedrisat Kanunu*" ile hükümler getirildi/konuldu.
Aradan 94 yıl geçti, bu konu hala tartışılıyor.
Ülkemizde özellikle eğitim alanı son yarım yüzyılda herkesin farklı yoğurt yeyiş alanı oldu.
Devlet bir bütün olması gereken eğitim faaliyetleri içinde dinsel eğitimi de vermeye çalıştığını bilmeyen yok herhalde.
Ama bundan şikayetçi olanların da varlığı öteden beri biliniyor.
Geçmişte, devletin bu "milli" görevini kendi amaçları için kullanmak isteyen kimi siyasetçiler bu alanda din eğitiminin ayrılığını/ayrıcalığını söz konusu yapınca "ikibaşlılık" ortaya çıktı.
Hatta bu siyasetçiler kendilerini öyle bir "imtiyaz"lı gördüler ki; devletin eğitim kurumu İmam Hatip Okulları için "Arka bahçemiz" tanımlamasını yaptılar.
Bir tarafta Milli Eğitim Bakanlığı...
Diğer tarafta -yine Milli Eğitim Bakanlığı denetiminde olduğunu bildiğimiz- dini kurslar...
Manzaranın pozitif-negatif görüntüsü ortada.
Bu konuda fazla söze gerek yok.

***
Gazetelerin birinde "Dinci derneklere yurt yapma izni!" başlıklı bir haber dikkatimi çekti.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, "Kamu Taşınmazları Üzerinde Eğitim ve Yurt Faaliyetleri için Üst Hakkı Tesis Edilmesine İlişkin Yönetmelik"te değişiklikler yapmış.
Buna göre, Milli Eğitim Bakanlığı'nın izni ile kimi vakıf ve derneklere; mülkiyeti Hazine'ye ya da kamu ve kuruluşlarına ait taşınmazlar üzerinde 49 yıl süreyle bedelsiz irtifak hakkı tesis edilerek eğitim ve yurt faaliyetleri için izin veriliyor.
Buna göre MEB, hükümetin "kamu yararına dernek" olarak kabul ettiği vakıflar yanında derneklere de kamu arazilerinde yurt açma olanağı tanıdı.
Söz konusu yönetmelik; Milli Eğitim Bakanlığı'nca kurum açma, işyeri açma ve çalışma ruhsatı verilen; Bakanlar Kurulu'nca vergi muafiyeti tanınan vakıflarca yürütülen; okul öncesi, ilkokul, ortaokul, ortaöğrenim kurumlarını açma ve işletme faaliyeti, yükseköğrenim için eğitim kurumu açılması, işletilmesi vb. konularında yeni hükümler getiriyor.

***
Böyle bir uygulama ne getirip-götürecek?
Bugüne bakarsak, "Milli" olduğu için "zorunlu eğitim" dönemi kabul edilen yaş grubu
-kreş/anaokulu/ilkokul- alanında kimi dernek ve vakıfların girmesi, bu alanda faaliyet göstermesi doğru mu?
Doğru ise; o zaman "milli eğitim" alanı da özelleştirilmeye mi açıldı sorusu akıllara geliyor.
Devletin eğitim kurumları varken ve de belli yaş grubunun eğitimi "milli" öğretiler doğrultusunda zorunlu olarak devlet tarafından verilmesi gerekirken, bu alana kimi imtiyazlar tanınmış dernek ve vakıfların davet edilmesi...
Düşündürücü ve ilerisi için umut verici değil, gözüküyor.
Bunu görmek için göz doktoruna gidip gözlük almaya gerek yok.
Gerçek ortada...

***
Eğer bu ülkede eğitim faaliyetlerinin belli bir yaş grubu; yasa gereği milli/ulusal amaçlar için yetiştirilecekse ve bu öncelikli ise bu alanı bulandırmak -bizce- doğru olmaz.
Devlet, "Milli Savunma" gibi, "Milli Eğitim" alanını da aynı kutsal anlayış ve görüşle sahiplenmeli...
Tarikatların, cemaatlerin, imtiyazlı kimi dernek ve vakıfların devletin yasa ile koruma altına aldığı yaş grubu çocuklarımızın eğitimine karışmaya hakkı olamaz!
.......................................................................................................................................
*Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğretim Birliği Yasası), Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 3 Mart 1924 tarih ve 430 Kanun Numarsaı ile kabul edilmiş olan ve ülkedeki bütün eğitim kurumlarının Maarif Vekaleti'ne (Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı'na) bağlanmasını öngören kanundur.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun gerekçesi şöyle ifade edilmişti:
"Bir millet bireyleri ancak bir eğitim görebilir. İki türlü eğitim bir ülkede iki türlü insan yetiştirir. Bu ise, duygu ve düşünce ve düşünce birliği ile dayanışma amaçlarını tamamen yok eder."

"Arka bahçe" lerden bugüne...