Ne zaman sizi harcasın, ne de siz zamanı...
"Zamanı durdurma makinesi"ni icat eden olacak mı acaba? Eğer böyle bir mucit çıkar da sözünü ettiğim makineyi yaparsa insanlık nereye varacak?
Bu da -kuşkusuz- bir dert olacak yaşayanlara...
Ama daha ileri gitmek için yeni-yeni buluşların peşinde koşmak da şart oldu artık.
Kafa yorup, çalışanlar kazanacak/kazanıyor da...
İnsanoğlu doyumsuzluğuyla bugünden yarına koşarken kendini hep yeniledi. Bu gidişle daha da yenileyecek.
Çocukluktan başlayan yeni yeni buluş/arayış süreci, tüm yaşamı doldurunca/umutlandırınca, umuda bağlayınca; insan yaşama daha bir farklı bağlanıyor böylece.
Tıpkı yeni-yeni vitrinleri izleyen bir insan gibi...
İnsan böylece umutlanıyor, yaşamı renkleniyor ve yaşama her yeni ile daha farklı bakıp sarılıyor/tutunuyor.
Böylece mutlanıyor.
***
İlkokula devam ederken -çocukluk işte- bakkalların küçücük vitrinlerini seyretmekten mutluluk payı çıkarırdım kendime.
Kasabada "Binbir Çeşit" adlı bir bakkal vardı. Onun vitrini tıka basa kırtasiye, bakkaliye, kantariye ürünleriyle doluydu. Ne de olsa adı "Binbir Çeşit"ti ya; sahibi neyi varsa koyardı vitrinine... En çok da kırtasiye ürünleri arasında resim yapmak için boya kalemlerini arardı gözlerim...
Bakkal ya, bakakalırdım vitrinine...
Küçük-büyük kutularda 6 adet renkliden 24 adet renkliye değin boya kalemleri vardı ilgimi çeken. Alamasam da görüp mutlanırdım.
Nice sonraları, kumbaramda biriktirdiğim paramla 24 renkli resim kalemi kutusundan bir tane almıştım. Ama, inanınız kıyıp da kullanamadım. O boya kalemlerimi kullanmadan ilkokulu bitirdim.
Ortaokulda -Yüce Rabb'im sağlıklı uzun ömür versin- Sıdıka Tetiker öğretmenimin resim dersinde daha çok gözüne gireyim, dikkatini çekeyim diye -İstemiye-İstemi'ye de olsa- kullandım resim kalemlerimi...Böylece resim sanatında yenilikler keşfettim. Yaşamımı da...
Karikatür sanatını seçtim kendime.
***
Dünya değişiyor, yaşam koşulları gelişiyor, insanlar gelişiyor.
Ama kimi gelişmeler -ekonomik anlamda- insanın gelişmesine engel oluyor.
Örnek mi istiyorsunuz?
Günümüzün Alış Veriş Merkezleri (AVM) getirdikleri kolaylıklar yanında buraları gezerken, ya da buralardan geçerken; insanın içindeki "alış-veriş" yapma hevesi/heyecanı ateşleniyor.
Herşey var, böyle bir ortamda insanın ihtiyaç duygusu kabarmaz da ne yapar?
İhtiyacınız olan herşeyi ayağınıza getiren AVM'ler böyle bir iyiliğini kabul ederim de,
dedelerimizin alış-veriş yaptığı "karagün dostu" bakkal amcaların gülen, hoşsohbet yüzlerini de geçen her günle artık göremez olmaya başladık.
İtiraf edeyim, çocukluğumun bakkal vitrinleri belleğimden gitmiyor/silinmiyor.
Hele de veresiye alıp "kara kapaklı defter"e yazdırıp; ay sonunda maaş/ücretler alınınca ödemeler.
Dikkatinizi bir konuya çekmek isterim. AVM'lerin oluşturduğu zincir; bugün il merkezlerinden küçük kasabalara değin her yerleşim merkezini sardı.
Bakkal esnafı da böyle bir durumda "dağda yaz güneşi görmüş kar" gibi azala-azala kıyıda/köşede kaldı. Sayıları giderek azalıyor.
Başka bir dikkat!.. AVM'lerin müşterileri için özel otopark kurma zorunluğuna dikkat etmeyen ve izin veren kimi yerel yönetimler bu tutumlarıyla bakkallara haksızlık yapmış oluyorlar göz göre-göre.
Böyle bir gelişmeye kimi il ve kasabalarda esnaf dernekleri birlikleri de seyirci kalınca; bu kuruluşlar bu tutumlarıyla bindikleri dalı keser olduklarının farkında olmadıklarına da doğrusu şaşıyorum.
Bakkallar ve diğer esnaf grupları ticareti terk ederse bu meslek alanının dernek ve birlikleri kimi temsil edecekler?
***
Yeniliği elbette insanlar bulup yaratıyor. Bugün bulunduğumuz konumda Batı'nın bulduğu her yeniyi alıp "hazırcı" rolüne soyunarak hemen sahipleniyoruz. Böylece "yeni"yi bulma, icat etme görevini arkalara itiyoruz.
O zaman, "hazırcı" rolümüzle zamanı boşuna harcıyor, başlangıçta icat edilmesini/bulunmasını arzuladığım "zamanı durdurma makinesi"ni bizler yapamayacağımız için üzülüyorum.
Ne zamanı harcayın, ne zaman sizi...