Atatürk, "Yurtta sulh/barış ...." demişti..
TBMM... Anayasa Mahkemesi... Danıştay... Yargıtay... Sayıştay...
Bakanlıklar, Genel müdürlükler, müdürlükler, şubeler...
Ne iş yaparlar, ne ederler...
Devletin makamları, devletin görevliler ne yapar, ne ederlerse yasa çerçevesinde yaparlar/ederler.
Benim için sorun değil...
Anayasal kuruluşlar çünkü...
Daha çok kuruluşlar var böyle TC yönetiminin...
Bu kuruluşlar, bugün zuhur etmiş, kurulmuşlar da değiller.
Bir arı kovanı düşününüz, işçi arılar çalışır, görevleri olan bal toplamayı hiç eksiksiz yaparlar.
Kovanda bir de arıbeyi -mutlaka- bulunur. O da görevi olan kovanı, arıları koruma/kollamayi pür dikkat yapar.
Bu bir İlahi düzen olarak arıların benliğine yerleştirilmiş var oluşlarından...
Başka bir düzene rastlayamazsınız arılarda...
İnsanlar arılar gibi değil.
İnsanlar renk, dil ve ırk olarak kendilerini tanımlama derdine düşünce; doğal bir sonuç olarak bu noktada birbirlerinden ayrıldılar/ayrıştılar.
Kendi topluluklarını oluşturdular.
Kabile/aşiret, cemaat, tarikat derdine düştüler.
Çok güçlü olan grup/lar devletler kurdular. Bu devletler birbirleriyle komşu oldular.
Sonuçta, barışıp dünyayı paylaştılar.
Azı senin, çoğu benim kavgasını dünya savaşına dönüştürdüler.
Yeni baştan pişmanlıklar içinde barışa sarıldılar.
Şimdi dünya insanlarının bir kısmı, diğerlerince sömürüle sömürüle yaşıyor.
Bu arada dünya da kendi bildiğince dönüp duruyor.
Sömürülenlere sahip çıkan yok.
Çünkü, sömürülenler güçsüz, kalkınmazmış, bilimden, sanattan, kültürden
nasibini/payını alamamış topluluklar/devletler...
Böyle bir fırsat elbette kalkınmış açıkgözlerce kaçırılır mı?
Devletin kurulduğu/sahip olduğu toprağa sağlam şekilde tutunmasını; onun varlığıyla oluşan anayasal kurumlar sağlar.
Bu kuralın/ilkenin, her ülke için geçerli olduğunu çağımızda örnekleriyle yaşadık/yaşıyoruz.
Ne denli demokratik bir kurallar/yasalar manzumesi oluşturur ve de bilimde, sanatta/kültürde gelişmiş toplum yaratırsanız, devlet yönetiminde de daha önce çizilen/belirlenen çağdaş yolculuğa başağrısız devam edersiniz. Devlet de sürer gider.
Türkiye'nin yeni arayış rüzgarlarına kapılması; amaçladığı çağdaş toplum yaratma hedefinden kopmasına neden olacağı gibi, bunun sonucu devletin temel ilkelerinin de zaafa uğrayacağını hepimizin bilmesi gerekir.
Bilmezsek, uzak değil, yüz yıl önce Osmanlı'yı nasıl çökertmişlerse, o günleri ve sonucunu anımsayalım.
Atatürk, önce "Yurtta Sulh/Barış..." dedi...
Bu veciz söz hepimizin kulağına küpe olsun dilerim.