Bilgi, cehalet siyaset ve demokrasi...
Herşeyi bilirim sevdasına kapılanların çok geçmeden çuvalladıklarını yıllarca gördük/yaşadık.
Düşününüz, çok basit bir oyun; tavla oynamayı bilmiyorsunuz.
Tavla yarışmasına girerseniz ne olur.
Ne olur biz söyleyeli: Üç mars... Yani, 6-0...
Ya da kısa/orta/uzun... Hangisi ise... Bir atletizm yarışmasına girseniz, at sporu deyimiyle "nal toplarsınız."
Her konunun; öğrenilmesi, bilinmesi gereken özü ve detayı olur.
İlgilenenlerin konular hakkında bilgilenmesi, bilgi sahibi olması gerekir.
Peki, bunu yapmazsa ne olur?
Bilirsiniz, taşıtınız çamura saplanınca patinaj yapar ya; bilgisiz yola çıkan kişi de aynen böyle olur.
Ham hevesi kursağında kalır.
"Ham heves"i diyorum, çünkü çevrenizde yaşanan başarısızlıklara bakınız, hep bilgisizlikten,deneyimsizlikten, bilgiye/deneyime itibarsızlıktan kaynaklandığını görürsünüz.
Demokrasi deneyimimiz başlangıçtan bugüne hep patinajlarla geçti/yaşandı.
Önder Atatürk'ün iki kez denediği "Çok Partili Yaşam"; Cumhuriyet'in geldiğine inanmayan gericilerin yaptıkları sabotajlar sonucu bu ilerici hamle ertelendi.
"Milli Şef" olarak anılan İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, "Koltuk hastası" olmadığını -ya da demokrasi yanlısı olduğunu- kanıtlarcasına ülke siyasal yaşamını "Çok partili" düzene kavuşturarak TC yönetiminin önünü aydınlattı.
1946 seçimi öncesi ulusa seslenişinde demokrasiye, çok partili düzene geçişin şart olduğuna değinen İnönü, 1950 seçimini kaybedince yönetimi DP'ye tarih önünde devretti.
Devretti de ne oldu?
Cumhuriyet düşmanlığı bitti mi?
DP iktidar olduktan sonra "demokrasi düşmanları" hemen sahneye çıktı.
Yurdun çeşitli illerinde Atatürk büst ve heykellerine saldırılar oldu.
Çözüm; bu saldırıları durdurmak/önlemek için 25 Temmuz 1951 tarihinde "Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanunu" çıkarıldı.
Ama Cumhuriyet'e, demokrasiye yönelik sinsi ve aleni saldırılar hiç durmadı, dinmedi.
Görünen o ki; bu sinsi saldırı devam ediyor, edecek gibi...
Bilgi olmadan neyi başarabilirsiniz ki?
Bugün bizim yaşadığımız ileri-geri hareketleri Batılı toplumlar çoook geride/tarihte bıraktılar.
Cumhuriyeti kuranların amacını/hedefini, inanç ve anlayışını terk edip yeni arayışlara kalkmak, yeni rüzgarlara kapılıp yeni heveslerin tutsağı olmak...
Ne derece doğru acaba?
Bunu hiç düşünüyor muyuz?
Tarih, hevesle kalkanların zararla oturduklarına tanıklık ediyor.
Türk ulusu olarak 20. yüzyılda yaşanan badireler, üzüntüler ve kaybedilen bir coğrafyanın acısı yüreğimizde daha dinmedi bile...
Bu durumu unutup; tembel öğrencinin ev ödevini yapmamış rolüyle "Öğretmenim akşam elektriğimiz kesikti" yalanı ile tarihi kandıracak yalancılıkla başarı aramak...
İşte bizim zaafımız bu...
Bilgi sahibi olmadan ahkam kesme sevdasına kapılmak...
Anayasa yapabilecek denli bilgi birimi olan bir toplumun; demokrasi için çırpınıp durması, olduğu yerde tepinmesine şaşmayan var mı acaba?