Atatürk'ü anlamak...(1)
Cumhuriyet'in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ü her zamandan daha çok anlama dönemi yada günlerini yaşıyoruz.
Atatürk'ün engin yaşam algısı ve dünyasını anlayabilmek ve de kavrayabilmek sadece okul sıralarında öğretilen yüzeysel bilgilerle olacağı kanısında değilim. Bunu peşinen belirtmek durumundayım.
Atatürk'ün anlaşılması elbette okul sıralarında başlamalı... Ama bu anlama eylemi bir yaşamboyu süreklilikle olmalı.
Bilirsiniz, birşeyi anlamak için akıl; kültür, görgü, deney ve sezgi kaynaklarını/güçlerini kullanmak gerekir. Biz okul sıralarında tarih olgusunu sadece "alfabe" düzeyinde ve de hamaset duygularıyla öğretince/öğrenince yaşamın ilerleyen dönemlerinde bu bilgilenmenin yetersizliğini gördük/yaşadık/yaşıyoruz. Böyle olunca da devreye yalan/yanlış bilgilerin girmesiyle tarih bilgisinde tezat durumlar/algılar yaşanır oldu.
Atatürk, elbette bu ulusa, Türklüğe örnek bir kimlik/lider olarak gösterilip yaşatılmalı...
Bu hepimize onurlu bir görevdir ayrıca...
Ama, bir anıtı kurarken öncelikle onun konulacağı/oturtulacağı kaideyi sağlam yaparsak
sonuçta doğru bir iş yapmış oluruz. Bu bir genel kural...
Atatürk'ü anlatanlar; O'nun dahi kişiliğini, önderliğini haklı olarak anlatıyorlar.Doğrudur ve buna katılıyoruz. Ancak bu noktada önder/kurucu Atatürk'ü yeterince anlatıldığını iddia edemeyiz.
Bu eksiklik tarih yazanların unutkanlığı ya da eğitim metodolojisini bilmemelerinden kaynaklanmış bir konu olarak sırıtıyor. Önce bunu bilmemiz gerekir.
Tarihin bir büyük bütünlük içinde değerlendirilerek yazılmasını ve öğretilmesini unutanlar, bir olayın yerel figürlerini de unutunca sözünü ettiğimiz anıtın oturtulacağı kaidede eksiklikler olacağı doğaldır.
Bu da tarih konusunda anlaşılmazlığa kapı aralıyor.
Türk Kurtuluş Savaşını başlatan Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları, Türk Ordusu, başka bir ifadeyle Türk halkı bir bütün olarak verilen ve zaferle sonuçlanan savaşın kahramanları olduğunu hepimiz biliyoruz, inanıyor ve kabul ediyoruz.
Ancak bu övünç dolu temel bilgiyi/olguyu; toplumsal anlamda daha yaygınlaştırmak/kökleştirmek gibi bir görevle karşı karşıyayız bugün: Kurtuluş Savaşımızı elbette destansıdır, ama masalımsı olmaktan kurtarmalıyız.
Bunun için de okullarda "yerel tarih" konusunun daha çok önemsenmesi, öğretilmesi gerektiğine inananlardanım. Bugün Kurtuluş Savaşına ilişkin tarih öğretisinin en önemli dayanağı olan "yerel figürler"in bu anlatıma ortak edilmemesi büyük eksiklik olarak gözüküyor.
Okullarımızda aziz Atatürk'ün ve arkadaşlarının kahramanlığı program gereği derste anlatılırken; "önder kadro" ile birlikte savaşmış (şimdi Rahmete kavuştular) isimsiz yerel kahramanlarımız da bu anlatıma zorunlu olarak ortak edilseydi elbette çok farklı duygularla genç kuşaklar yetişirdi.
Kısacası, "yerel tarih" konusu bu ülkede hala bir büyük eksiklik olarak yaşanıyor. Oysa, Atatürk'ün kurduğu "Türk Tarih Kurumu" yurt düzeyinde uygulayacağı bir çalışma ile yerel tarihin zenginliğini ulusa sunması gerekir. Böylece genel tarihi, yerel tarih bilgileriyle bütünleştirip; Türk Kurtuluş Savaşı'nı başlatanları ve bu zaferi yaratanları bir ulus olarak en başta önder Atatürk'ü de daha çok anlamış oluruz.