Matbuat, basın medya derken bitme dönemi...
Bıktım siyaset yazmaktan... Sıkılıyorum, kurtuluş yolu arıyorum bu kısır döngüden...
Televizyon haberleri lebalep siyasetle dolu.
Radyolar da öyle...
Gazeteler daha perişan durumda...
Kimin haberi doğru?
Birinin doğru dediğine büyük çoğunluk yanlış diye itiraz ediyor.
Acınacak, vahlanılacak bir durumu var yazılı ve görsel medyanın...
Neresinden tutarsan elinde kalıyor.
Özellikle de İstanbul merkezli "Yaygın medya..."
Biz, Anadolu/Trakya basını, yani "Yerel Medya" yaşama/yayına tutunma savaşı verirken, "- İmdaaat!.." derken; İstanbul kanadından ses çıkmıyor. Özellikle de "Havuz medyası" diye tanımlanan grupta işler tıkırında olsa gerek!..
Ortada "Tıısss!" olsun bir ses yok bu konuda.
Ama bu arada sessiz sedasız, vedası kapanan (satılan değil) gazete de var.
Geçen haftalarda ilk çıkış tarihi 1920'li yıllara uzanan, benim de 1960 darbe dönem öncesinde bir süre çalıştığım VATAN gazetesi sessiz sedasız veda etti okurlarına...
Ne bir sitem, ne bir ileride buluşma umudu vermeyen bir veda...
Şimdi başka gazetelerin de kapanacağından söz ediliyor, İstanbul'un Çifte telli, pardon İkitelli medyasında...
Kapansın, demeye yürek gerek...
Hemen usuma/aklıma kalemini satanlar geliyor.
Kızıyorum, öfkeleniyorum. Diyeceklerimi yutuyorum.
Türk basın tarihini az-çok araştırdım, biliyorum. Böylesi bir medya krizi daha önceleri hiç yaşanmadı.
İstanbul medyasına artık "yaygın" sıfatını da vermemek gerek... Çünkü, İstanbul gazeteleri/dergileri eskisi gibi okunmuyor, aranmıyor.
Kimi alanlarda/yerlerde "bedava" dağıtılsa bile...
Şimdi "Anadolu Basını"nın yıldızı yükseliyor, ama gel gör ki, ekonomik sıkıntı "hık boğaz ediyor" yerel gazete sahiplerini...
Aslında Anadolu'da/Trakya'da "Bölge gazetesi" niteliğinde okurlarıyla buluşan gazeteler var. Gerek il (kent), gerekse bölge niteliğinde yayımlanan gazeteler Batı dünyasında olduğu gibi bizde de giderek önemseniyor, okunuyorlar.
Ama şimdi öyle bir dönemden geçiliyor ki...
Anadolu/Trakya gazeteleri nefes alacak durumda değil. Sızlanmalar/yakınmalar karşında sorunlara çözüm arayan Basın İlan Kurumu'nun (BİK) aldığı iyileştirme kararları da yeterli olacak mı? Sanmıyoruz!..
Gazeteler; sahibi ve tüm çalışanıyla bir bütün aile olarak elbirliğiyle her gün bir fırıncı gibi -en nefis ekmeği-, en doğru haberi veren gazeteyi okurlara sunmak için yarış yapar. Dışarıdan bakıldığında herkes bu mesleğe imrenir, gençler gazeteci olmak ister. Parası olanlar gazete gazete sahibi olmanın düşünü görürler.
Ama bu mesleğin içi beni, dışı bilmeyenleri yakar.
Fi tarihinde cami müezzinleri minareye çıkarak ezan okurlardı. Bir öğle vakti müezzinin minareden ezan okuduğunu gören şakacı Temel; "- Allahı ekber, Allahu ekber da...
Haçan hauraya nasi çıktıysan oyle en(en). Ne yapsın saa habu Temel!.." demiş.
Bizim medyanın durumu da öyle...
"Hariçten gazel okuma" ile bu işler olmuyor, olmayacak!
Bu anlayış ya da gidişle Anadolu'da, Trakya'da yılların gazetelerine, gazetecilerine yazık olacak.
Ne mi yapılmalı? Gazeteleri sadece "Resmi İlan" ile ayakta duruyor sananlar yanılıyor.
Bugün içine düşülen çıkmazda "Resmi İlan" gazetelerin yaralarını bir süreliğine tedavi eder.
Gerek İstanbul ve gerekse Anadolu/Trakya gazeteleri/medyası bu duruma düşerken ülkeyi yönetenler neredeydiler? Bir araştırılsın bakalım, son 15 yılda kaç gazete kapısına kilit vurdu. Kaç gazete birleşerek sıkıntıları/zorlukları göğüslemek istedi de olmadı.
Başta, bıktım siyaset yazmaktan dedim. Bu noktada susayım bari...