Gülmeyi ve güleni özlemek
Filmleri ile büyüdük Kemal Sunal’ın. Birçok toplumsal mesaj vermesinin yanı sıra, güldürü yönü ağır basıyor daha çok. Halen denk geldiğim zaman izlerim. Her defasında, ilk kez seyrediyormuş gibi de keyif alırım hatta. Çünkü izlerken hem doyasıya gülüyor, hem de epey eğlenceli vakit geçiriyor insan. Bir film ya da bir program olsun, çoğunlukla güldürüyorsa işte o zaman izlenmeye değer diye düşünüyorum.
İnsanın karakterini, bilgi, görgü, hoşgörü ve daha birçok yönden geliştiren, insanı insan yapan en önemli unsurların başında içten bir gülümseme gelir kesinlikle. Gülmek, bir şeye mizah duygusuyla yaklaşabilmek, kişiyi gerçekten insan yapar ve olgunlaştırır. Hayatın her alanında, evde, okulda, işte ve hatta bir markette bile geçerlidir bu durum.
Çoğu zaman etrafında, sadece sıcacık bir gülümsemeye ihtiyaç duyar insan. Bazen beraber vakit geçirilen iki üç insanın varlığı, mutluluk veriyor bu yüzden. Çünkü insanın sahip olduğu enerji, çevresine de yansır. Metroya binen bir adamın gülerek, etrafındaki herkesi güldürdüğü bir video paylaşılıyordu bir ara sosyal medyada. Yapılan bu gibi sosyal deneyler, aslında gülmenin bulaşıcı yönünü ortaya çıkarıyor diğer yandan.
Gülmek zeka belirtisidir aynı zamanda. Mesela Einstein’ın gülerek objektife dil çıkardığı fotoğrafını bilmeyen yoktur. Ne profesörlüğünün, ne bilim adamlığının zedeleneceğinden korkar. Evrenin, insanın, bilimin, yani çok büyük ölçeklerin farkına varmış birinin samimi tavrıdır bu. Sıradan insanların ise egosu ve böbürlenmesi buna izin vermez.
Yüzyıllar önce bir araştırmacı, bir köye gitmiş. Önce o köyün mezarlığına gitmiş. Çünkü bir yörenin kültürünün, yasam felsefesinin böyle yerlerde gizli olduğuna inanıyormuş. Gözleri mezar taşlarının üzerinde yazılan rakamlara takılmış. Taşlarda birbirinden farklı ve bağlantısız sayılar bulunuyormuş. Uzun bir süre düşünmüş. Fakat bu sayıların anlamını çözememiş bir türlü. Köyün en bilge kişisine gitmiş. “Bu rakamlar nedir? Ay mı, yıl mı, saat mi belirtiyor?” diye sormuş.
Bilge kişi, gülümseyerek yanıtlamış:
“Bizler bebeklerimiz doğduğu zaman, bellerine bir ip bağlarız.” demiş. “Yaşamı boyunca her güldüğü an, o ipe bir düğüm atarız. Öldükten sonra ise, bellerindeki düğümleri sayar, düğümün sayısını mezar taşına yazarız.”
Bilge kişi, karşısındakinin bir şey anlamadığını görünce açıklamasını sürdürmüş. “Böylece onun ne kadar yaşamış olduğunu anlarız.”