Bir sandık sonrası

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Bir seçimin arkasından konuşmak, yazı yazmak kolay olmasa gerek. Ben küçükken okula gitmemek için direndiğimi hatırlıyorum. Seneler önce ilk okula başladığım yer, Ankara’nın yakın bir köyü olan ZİR köyündür. Rahmetli validem ilk okul öğretmenliğine bu köyde başlamıştı. 1949 senesinde iki derslik okulu olan Zirköyüne her sabah validemle birlikte gider, aksam eve dönerdik.  Bu macera bir iki  ay sürdü. İki derslik bir okulda 1-2-3 üncü sınıflar bir odada , 4-5 inci sınıflar bir odada ders görürdü. Validem 4-5 sınıflara gider, benim bulunduğum sınıfta öğretmen olmadığı için, ben dağlarda bayırlarda gezer dolaşırdım. 

 

Zirköyü, Osmanlı zamanında Istanbul’da Şehzade başında kurulan çadırlarda, cambazlık yapan insanların yetiştirildiği bir köy olarak namlı olduğunu öğrenmiştim. Köy iki dik yamaçların bulunduğu, arasından derenin aktığı bir küçük yerleşim birimi idi. İki ay sonrası annemin tayini Ankara Kurtuluş ilk okuluna çıkmıştı. Okul daha inşaat halinde idi. Bir önceki dönemde Milli Eğitim Bakanı olan Hasan Ali Yücel,  validemin tayininde önemli bir etkendi. Ancak ben okumak istemiyordum. Sabahları okula gitmeyeceğimi söyliyerek, ağlardım. Haklıydım, üç ay okul yerine dağlarda dolaştığımdan , hürriyetimin kısıtlanacağına inanıyordum. Bir başka nedende okulda kayıtlanacağım sınıfta bir tek ben okumayı bilmeyen çocuk olarak kenara itileceğimi düşünmekteydim. 

 

Ne kadar zor bir bulmaca, şekillerin meydana getirdiği harfler, bunların bileşkesinde kelimeler,  kelimelerin meydana getirdiği cümleler ‘Ali Topu At’ , ‘ Ali Al Sana Top ‘, ‘Yaşa Ali Yaşa ‘, ‘Ali Yat Yat Uyu ‘ . Ne kadar zordu bunlara alışmak. Okumak kolay değildi benim için. Bu nedenle okumamak için evde çocuk aklımla büyük uğraşı verdim. Daha sonrasında bir sabah, yine rahmetle andığım bir öğretmen eve geldi, Yıldız Hoca, elimden tuttu, ‘ gel bakalım bu gün okula seninle gideceğiz ‘ demişti. İtiraz edemedim. Tıpış tıpış okulun yolunu tuttuk. Kısa zamanda ben de okumayı sökmüş, diğer öğrencilerin seviyesine gelmiştim. Okumak hoşuma  gitmeye başlamıştı. Birde yazar olan dayımın ilk okul ‘Okuma Kitabı’ nı kendisi bana hediye etmişti, dünyalar benim olmuştu. 

 

Şimdilerde ise ekranların seçtiği bazı isimler ya bir masanın etrafında , ve yahut karşılıklı sandalyelerde oturup, önlerine konan bir konuda fikir yürüterek bir olayı okumaya çalışmaktalar. Ne olmuşta, böyle bir durumda oluşan bir tepkiye neden olan etkenler nelerdir, diye konuşmacılar fikir beyan etmekteler. İşte bu tür söyleşilere ‘ Tepkiyi Okumak ‘  denilmekte. Tıpkı benim ilk okulda okumayı sökmem gibi. Seçim sonrası toplanan oylardan nem çıkarmaya ‘ Oyların Okunması ‘ denilmekte. Bunu anlamakta güçlük çekmekteyim. 

 

Türkiye’de seçmen sayısının yarısından fazlası bayanlardan oluşmakta. 26.70 milyon bayan seçmene karşı 25.99 milyon erkek seçmen bulunmakta. Bayanların % 70 i ya okuma yazma bilmemekte, yada sadece ilk okul seviyesinde bir eğitim almış oldukları bilinmekte. Bu kesimin büyük çoğunluğunun hür iradesi ile oy kullandıklarına inanmak doğru olmayabilir. Bu nedenle toplumun gerçek değer yargıları ile bir seçimin yapılmadığı doğru bir söylemdir. Bilhassa bayan seçmenlerin mutfağında yangın olduğu halde, körü körüne eşlerinin istekleri doğrultusunda seçimleri etkiledikleri anlaşılmakta. Tarımda zor durumda olunmasının nedenlerinin, hayvancılığın durma noktasına gelinmesinde izlenen yalnış politikaların neticesi olduğunu analiz edebilecek değer yargıları gerekir. Anadolu genelde geniş tarım arazileri  bulunduran şehirlerdeki halk, tarımı bırakmak noktasına gelirken, ekonomiyi zora düşüren siyasi kurumları teveccüh etmelerini anlamakta güçlük çekmekteyim. Anlaşılan Anadolu halkı, benim çocukluğumdaki gibi hayatın gerçeğini okumaya dirençli diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.

Bir sandık sonrası