Irkçılığın tedavisi var mıdır?
CHP'li Mudanya Belediyesi Suriyelilerin plaja girmesini yasaklamış. Daha önce de Bolu'nun yine CHP'li belediye başkanı Suriyelilere sosyal yardımların kesileceğini açıklamıştı.
Savaş ortamından kaçarak Suriye'nin sınır ülkelerine kaçan mültecilere karşı tutum, ülkemizde toplumun geniş kesimlerini saran ırkçı bir sarmala dönüşmektedir. Bunda AKP'nin Avrupa'ya karşı mültecileri bir siyasi koz olarak kullanması önemli bir etkendir. Her fırsatta ''biz Suriyelilere milyarlarca dolar harcıyoruz” gibi ifadeler, toplumda Suriyelilere karşı nefreti daha da büyütüyor.
Gerek siyasilerin tavrı, gerekse de sosyal medyada paylaşılan gerçekliği olmayan haber ve iddialar toplumda nefreti büyüten bir başka etken olarak ortaya çıkıyor.
Sosyal medyada paylaşılan iddiaların doğru olmadığını bildiğim halde yine de bazı hem eğitimli hem de eğitimsiz Suriyeli ile görüştüm. Bu iddiaların bazılarını sordum. Mesela Devletten her ay maaş alıyor musunuz dedim. Cevap Kızılay kartı olanlar anne baba ve 18 yaşından küçük çocuklar ayda kişi başı 120 Tl alıyor oldu. Bu 120 Tl devletin kasasından ödenmiyor. AB ile oluşturulan bir birim Sosyal Uyum Yardımı (SUY) adı altında ödeme yapıyor. AB fonları bu birime para aktarıyor.
Yine sosyal medyada en çok konuşulan üniversiteye sınavsız girme iddiasını sordum, 23 yaşındaki bir genç ben öyle olsa şimdiye üniversitede okurdum fabrikada işçilik yapmazdım dedi. Onlara da sınav olduğunu söyledi. Hastanelere sıra alamadan giriyorlar iddiasını da bizzat ben biliyorum ki doğru değil herkes gibi sıra alarak doktorun odasına giriyorlar..
Bu iddiaları uzatmak ve cevaplamak mümkün.
Toplumda aidiyetler üzerinden bir güç tahakkümü oluşturuluyor. Ülkemizde en büyük aidiyet ''Türk'' olmak ve bu'' Vatan'' bizimdir ile devam eden en sıradan bireyi bile o aidiyet duygusu ile egemen güce yakınlaştıran bir durum var.
Suriyelilerden önce Ege'den, Karadeniz’e mevsimlik işçi olarak giden Kürtler ötekileştirilir, en sıradan Türklerin bile aşağılayıcı, dışlayıcı tavrı ile karşılaşılırdı. Nasıl olsa medeniyet öğrenmeye muhtaç olan Kürtlerdi. ''Türk'' olmak ekonomik ya da sosyal statüsü ne olursa olsun Kürt'e karşı onu duygularında ayrıcalıklı kılıyordu.
Ülkeye Suriyeliler gelince Kürtlere karşı genellemeci tutum henüz yok olmasa da sadece siyaseten ''terör'' bağlantılı nitelemeler ile suçlandılar Kürtler.
Suriyelilerin evlerine dönmesini isteyen seslerin yükselmesi için en ufak bir sıradan olay yetiyor. Küçük bir kavga bile Suriyelilere olan nefreti tetikleyebiliyor. En büyük etken Suriyelilerin yaşam alanlarını işgal ettiği, ekmeklerini küçülttüğü, ücretlerin düştüğü, işsizliğin arttığı gibi gerekçeler bu nefrete gerekçe oluşturuyor.
Suriyeliler gelmeden önce bu ülkede sınıfsal ayrım var mıydı?
Suriyeliler gelmeden önce gelir dağılımı bozukluğu yok muydu? İşsizlik yok muydu? Ev kiraları bedava mıydı? Fabrikalarda sömürü yok muydu? Kayıt dışı işçi çalıştırma yok muydu?
2018 yılının Şubat ayında İstanbul Bilgi Üniversitesi Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nce yapılan ‘Türkiye’de Kutuplaşmanın Boyutları’ başlıklı araştırmanın sonuçlarına göre ‘Suriyeliler evlerine gönderilmeli mi?’ sorusuna ‘Evet’ yanıtı veren AKP’lilerin oranı yüzde 83.2, CHP’lilerin yüzde 92.8, MHP’lilerin yüzde 88, HDP’lilerin ise yüzde 75.
Bu oranlara bakınca toplumda bir avuç insan '' dünya hepimize yeter'' diyebilmekte.. Toplumun geniş kesimi Suriyelilerden rahatsız. Bu olgu gerçekten halkın kendi düşüncesi mi derseniz orası bana göre sorunludur. Çünkü mültecilere karşı tutum yukarıdan aşağıya ideolojik bir mekanizma ile servis edilmektedir. Halkta bir düşünce biçimlenmektedir. O aidiyet duygusu servis edilen ideolojik tutumun kabul edilmesini kolaylaştırmaktadır.
Suriyelilere karşı gerek siyasilerin açıklamaları, gerekse belediyelerin son tutumu bize şunu gösteriyor ki ülkede ırkçılık yaygınlaştırılıyor. Sosyal medyada temeli olmayan iddialar bu ırkçılığın manipüle edilmesini sağlamaktadır.
Avrupa’da zaman zaman kültürel ırkçılık yükselmekte siyaseten başarı kazanmaktadır. Ülkemizde de mülteciler üzerinden kültürel ırkçılık kendine zemin bulmaktadır. Bu zeminin birincisi, Kendi kültürünü diğerlerinden daha üstün görmek, diğerlerini daha alt seviyede görmek istemesidir. Bunda aidiyet duygusu esastır.
İkinci zemin ise kültürler arası geçişkenlikten, etkilenmekten korkmaktır.
Oysa dijital dünyada kültürel geçişkenlik oldukça hızlı yaşanmaktadır. Bu anlamda şu anda kendi milli kültürümüz dediğimiz değerler bile özel bir incelemeye tabi tutulsa tarihten günümüze hangi kültürlerden etkilendiğimizi, hangi kültürel değerlerimizin değişime uğradığını görebiliriz.
Irkçılığın tedavisi var mıdır sorusuna genel yaklaşım yoktur deniliyor. Aslında bu konuda da iyimser olmak için nedenler var. Eğer ırkçılık yukarıdan aşağıya ideolojik manipülasyonlarla topluma enjekte ediliyorsa, buna karşı ideolojik bir karşı duruşu güçlendirmek toplumdaki algıyı tersine dönüştürebilir.
Irkçılığa karşı panzehir kültürlerin geçişkenliğinden ve melezleşmekten korkmamaktır.