Şiddetin gerekçesi olamaz
Neredeyse her güne kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri haberleriyle gözlerimizi açıyoruz. Hem dünyada hem de ülkemizde özellikle kadınların maruz kaldığı bu tarz olaylar, ne yazık ki bitmek bilmiyor. Her yıl binlerce kadın, birtakım eril gerekçelerle özellikle en yakınları tarafından ya öldürülüyor ya da şiddete maruz kalıyor.
‘Kadın cinayetlerini durduracağız platformu’, eylül ayında yayınladığı raporda 53 kadının erkekler tarafından öldürüldüğünü açıkladı. Veriler yine çok ürkütücü. Daha önce de yazdım, yine yazıyorum. Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri bu ülkenin en önemli sorunlarından biri. Ve bu sorun devam ettikçe yazmaya da konuşmaya da ne yazık ki devam edeceğiz.
Yine bakıldığında, kadın cinayetlerinde ve kadına yönelik şiddette medyanın dili çok önemli. Ancak bazı haber sitelerinde olaylar, faili aklama, kadını suçlayıcı ve faile yol gösterici bir tutumla işleniyor. Erkek bakış açısıyla veya erkek diliyle yazılan bu haberlerle şiddet gören kadın, aslında bir kez daha şiddete maruz kalıyor veya bir kez daha öldürülmüş oluyor.
Bazı haberler, mağduru koruyarak değil daha çok suçlayarak okuyuculara sunuluyor. Haber başlıkları olayı dramatize şeklinde sunulurken, haber detaylarında ise ‘sosyal medya kullanıyordu’, ‘yemek yapmamıştı’, ‘kıskançlıktan dolayı’, ‘şizofreni hastalığından’, ‘kavga ettiler’, ‘bir anlık sinirle’, ‘barışmak istedi, hayır cevabını alınca çılgına döndü’, ‘terk ettiği için’… Daha yazmakla bitmeyen gerekçelerle kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet meşrulaştırılıyor.
Kime yönelik olursa olsun, ne şiddetin ne de cinayetin hiçbir gerekçesi olamaz, olmamalı da. Geniş kitlelere ulaşan medya organlarının özellikle bu gibi olayları ele alırken haber diline daha çok dikkat etmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bir diğer sorun ise, toplumun yaşanan birçok olumsuz durum karşısında duyarlılığını yitirmiş olması. Olaylar ancak vahşet boyutuna ulaştığı zaman sesler yükseliyor. Sonra kısa bir süre içinde unutulup gidiyor. Toplumun bu umursamaz tavrı sürdükçe, maalesef işlenen cinayetler de artıyor.
Her insan önce kendine, sonra yakın çevresine, sonra da yaşadığı topluma karşı sorumludur. Toplumda yaşanan herhangi bir sorun çevremizi, çevremizdeki bir sorun ise bizi etkiler ister istemez. Televizyon ekranlarına yansıtılan dizi senaryoları yazılırken de biraz bu bilinçle hareket edilmeli. Ama günümüzde diziler, daha fazla izlenme uğruna şiddet içerikli olaylar ve yine bu olaylarda yer alan şiddete meyilli karakterlere ağırlık veriyor. İşin kötü tarafı da şiddetin ilk işaretlerini sevgi ve bağlılıkla vermeleri. Toplumda bu gibi karakterlere özenme, sonra da söz konusu ilk işaretlerin belirmesi…
Sonuç, her gün farklı yerlerden farklı hayatlar sönüyor.