Togo kuleleri

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Yeni gündemimiz, Ankara Büyükşehir Belediyesi ile eski Ankara Ticaret Odası Başkanı ve eski CHP milletvekili Sinan Aygün arasında patlayan “imar rantı” ve “rüşvet” kavgası.

Mevzu kısaca şöyle: Sinan Aygün’ün de ortakları arasında olduğu çok kıymetli bir arsa için, daha fazla yoğunluklu inşaat yapma izni karşılığında, bir okul yapması talep edilmesi. Sinan Aygün yaptığı basın toplantısında , “okul dediğin nedir ki, 2-3 milyon tutacak bir şey, yaparız “ dediğini, görüşmeye giden belediye meclis üyelerinin de, “ başkanım ne 2-3 milyonu, bir okul en az 25 milyona mal olur” şeklinde cevap verdiklerini ve kendi ceplerine atmak için para istemediklerini belirtiyor.

Bir süre önce,  çalışkanlığı ve nezaketiyle her kesimin gönlüne taht kurmuş olan eski milli eğitim müdürümüz Cengiz Mete’ye, yaptırılan bir okula ismimizi vermek istediğimizi ve bunun için ne kadar ödememiz gerektiğini sorduğumda, Cengiz bey, toplam maliyetin en az % 51’ini ödememiz durumunda bunun mümkün olduğunu belirtmiş ve Prime mall civarında yeni yapılan okulların da maliyetlerinin yaklaşık 11-12 milyon TL olduğunu ve bunun yarısını devlete bağış olarak yapmamız durumunda, ismimizin verilebileceğini söylemişti.

Ankara gibi arazinin çok daha pahalı olduğu bir şehirde bir okulun maliyetinin 25 milyon olması da, bu nedenle son derece makul gözüküyor.

Sinan Aygün’ü tanırım.2003 yılında kredi kartı ve banka mağdurları için verdiği mücadeleyi çok yakından izleyen ve kendisini, bu konuda birlikte yaptığımız bir etkinlikte misafirim olarak 2 gün Gaziantep’te ağırlayan birisi olarak, hakkında olumlu düşüncelere sahip olduğumu belirtmek istiyorum. Ama işin içine “para” girince temkinli olmak gerektiğini de çok iyi bilecek kadar da yaşadım bu dünyada!

Ama şimdi gelelim esas meseleye.

Burada tartışılan konu, hak edilmediği halde, birilerine haksız kazanç sağlandığı ve bunun karşılığında da, devlet için bir okul yapılmasının istendiği iddiası.

Herkes- garip bir şekilde- bu olayı sanki çok garip ve hiç duyulmamış bir şeymiş gibi karşılıyor. Allah aşkına niye birisi çıkıp da “kral çıplak” diyemiyor da, bu olayı utanmaz bir tavırla, şaşırmış gibi yaparak değerlendiriyor? Yahu bu zaten hep olan ve hep olacak bir şey…Bunda şaşılacak ne var? İhaleyi alan bir firmadan, şu kurumumuza 10 tane araba al, okul ihalesini madem sen aldın, o zaman bir de spor salonunu bonus olarak sen yap, 1000 tane konut ihalesini kaptın, o zaman camimiz de senden olsun şeklinde taleplerde bulunulması bu ülkede çoookkk sıradandır dostlar. Niye şaşırıyorsunuz?!

İhalelerde maliyet-kar hesabı yaparak teklif veren bir firmanın, o camiyi, o spor salonunu, o arabaları nasıl verdiğini düşünüyorsunuz? Ya zarar edecek, ya da….!!!

Bırakın rant ya da haksız bir talep için, yasalara ve mevzuata uygun bir binası için iskan alırken, ya da imara girmiş bir arsası için parselasyon yaptırırken, belediyelere, adına “bedel” mi dersiniz, “bağış” mı dersiniz, “haraç” mı dersiniz ne derseniz deyin, bir bedel ödemek zorunda olmayan kaldı mı acaba merak ediyorum.

İskan mı alacaksınız, “gidin falanca cami inşaatına 2 ton demir alıp faturasını bize getirin”, ya da “falanca yerdeki sosyal tesis için 2000 torba çimento alın”, şeklinde -emredici ve tehditkar- ricalarla(!)  karşılaşan bir yiğit çıkıp da, “evet benden de istendi bu” diyebilir mi? O yiğitlerden çok az kaldı maalesef!

Parselasyon yapılacak imara girmiş arsanız için Kanun % 40 oranında belediye hizmetleri için bırakılır demesine rağmen, sizden %55-60 isteyen belediyeler yok mu yani bu ülkede?

Yoksa herkes devekuşları gibi kafasını kuma mı gömecek yine.

Bakın, yasaya aykırı bir işinizi yapmak için istenen bir şeyden bahsetmiyorum. Tamamen yasal, her şeyiyle mevzuata uygun işleriniz için sizden talep edilebilen şeyleri anlatıyorum burada.

Kritik soru şu: “Neden kimse haklı olduğunu bildiği halde, haksızlığa itiraz etmiyor”.

Cevap çok basit tabi ki: KORKU!!!

G. G. Marquez’in harika kült kitabı, Kırmızı Pazartesi’de, o gün öldürüleceği herkes tarafından bilinen Santiago Nasar’ın, göz göre göre, göstere göstere ölüme gidişi anlatılır. Herkes katili bilir. Herkes kimin öldürüleceğini de bilir. Ama kimse bunu önlemek için kılını kıpırdatmaz. Sanki gözler kör, kulaklar sağır olmuştur.

(Aslında bugünkü yazımda, ahlak ve erdem konusunu işlemeye devam edecektim ama, gündem bizi bunları konuşmaya sevk etti. Hoş, bu konuştuklarımız da tam olarak bir AHLAK ve ERDEM  meselesi ya, anlayana!!!)

 

Togo kuleleri