Zarardan dönersen kârdır

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Anadolu’da yaşamış olan birçok devletler, hatta kavimler Anadolu’ya sahip çıkmışlar. Toprağına, taşına, ormanına hatta denizlerine de sahip çıkmışlar. Tarım arazisi kazanmak için ormanları yakmamışlar. !071’de Malazgirt savaşından sonra Anadolu topraklarına giren Selçuklu ordularının, Bizans’a galebe çaldıktan sonra bazı şehirleri yerleşim yerleri olarak seçtiklerine inanırım. Erzurum, Sivas, Kayseri, Konya ve Elazığ gibi kentler öncelikli yerler olarak tespit edilmiştir. Selçuklu Devleti’nin hedefinin İstanbul olduğu muhakkak, ancak oraya ulaşmanın zaman aldığı bir gerçektir. Selçuklu’nun Anadolu illerinde yerleşmesi, daha sonra bölünüp Osmanlı Devleti’nin kurulması sürecinde, halk tarıma yönelmiş. Çünkü artık yerleşik düzene geçmeye başlayan halk daha sonra bir gerçekle karşılaşır.

 

Kurulan Osmanlı Devleti’nin hedefi İstanbul ve ötesi olması gecikmez. İstanbul fetih edildikten sonra, Padişah Sultan Mehmet Han yayınladığı fermanla Memalik-i Osmaniye çapında ses getirir. ‘Ormanımdan bir dal kesenin başını alırım.’  Ormanın bir vatan için servet olduğunu bildiğini düşünmekteyim. Ormansız bir vatan nasıl olur diye düşünsek iyi olur. Günümüzde Avustralya’da, dünyada oluşan iklim değişikliğine paralel olarak kıtada yangınların oluşması ile ülke aylardır bir kabus içinde yaşamakta. Binlerce hayvanın telef olduğu, kimi yerlerde türlerinin yok olduğu, bu büyük yangının sonucunda mutlaka yine tabiat ana kökleri yanmayan ağaçları yeşertecek. Bitkilerin köklerine olumsuz etki olmadığından, ağaçlar yeniden çıkacak. Ancak bu birkaç senede toparlanacak bir konu olmasa gerek.

 

Hatırlarım 2003 senesinin Ekim ayı başında İstanbul Burgaz Ada’da çam ormanı yanmaya başlamış, zor söndürülmüştü. 40 hektarlık bir alanda çam ağaçları yok olmuştu, Sait Faik’in dostları hüzünle bakıyorlardı, adadaki kaybolan ormana. Her yer simsiyah, ağaçların arasında kalan evleri alevler yutmuş, söndürmek için saatlerce uğraşan, kan ter içinde kalan adalı halk, çaresizliğin vurduğu şamarla yere çömelmiş, ağlıyorlardı. Söndürmeye yardım etmek amacı ile Heybeliada’dan koşarak gitmiştik Burgaz Ada’ya. Hiç ağaçların yanarken çıkardıkları sesleri duydunuz mu?  Ağlayan bir çocuğun sesi gibi çıkar çam ağaçlarının yanarken meydana getirdiği sesler. Oturur onunla sizde ağlarsınız.

 

Sonra seneler geçti. Burgazada’da ağaçlar yeniden yeşermeye başladı. 17 sene sonra ağaçlar şimdi 150 santimi aştılar. Çıplak tepe yeniden yeşillenmeye başladı. Aslında yangından sonraki senelerde mevsimsel yağışlar olduğunda, Burgazada’ da zaman zaman yerleşim yerlerinde yoğun yağmur yağışının olumsuz etkilerine halk maruz kalmaktaydı. Günümüzdeki yağışlarda artık doğa, yağan yağmuru toprak ve ağaç kökleri emerek yöreye fazla bir olumsuzluk vermemekte. 

Tabiat ananın çok hassas dengeleri olduğu muhakkak. Hani derler ya maddenin sakımı prensibi. Tabiatta hiçbir şey yok olmaz veya yoktan var olmaz, ancak şekil değiştirir. Lavoiser’in söylediği fizik kanunu. Bu gün hala geçerlidir.

 

Okyanus ötesinden Türkiye’den, Marmara denizinden Karadeniz’e Montreux ‘de tarif edilmeyen bir kanalın açılması istenildi. Bu, İstanbul’un Kanalı projesi diye adlandırıldı. Maksat Karadeniz’den Rusya ve İran’ı kontrol edebilme isteği. Halkı günlerce meşgul edecek tartışmalara vesile oldu. Sokaktaki halk, böyle bir kanalın bilimsel olarak nasıl bir etki yaratacağını düşünmeden lehte veya aleyhte sözler söylemekten çekinmediler. Aslında, böyle bir proje için tarafsız bir birimin çevre etki değerlendirme raporu yapması gerekirken, para karşılığında yaptırılan ısmarlama bir rapora herkesin itibar etmesini beklediler. Bu gerçekleşmedi.

Bilim adamları konuyu denizin görünmeyen canlılarına yöneltince, toplum bu sözlere itibar etmeye başladı. Deniz canlılarının meydana getirdiği bir yaşam zinciri bulunmakta. Plankton ve türevleri ile başlayıp balıklara kadar giden bir besin zinciri, asırlarca süre gelmiştir. Son elli senedir, Karadeniz boğazının yapısal işleyişi ile Marmara çukurunda deniz tabanına çöken ölü canlılar bu çukuru doldurmaya devam etmekte.

 

Suda eriyik olarak bulunan oksijen değerleri düşmekte, böylece canlıların yaşaması engellenmektedir. Giderek suda canlılar tükenmekte, kalanlar da yeterli beslenemediğinden, balıklarda verim düşmekte.  Tabiat anayı ne kadar sağlıklı tutarsanız , o da size o kadar bonkör davranır. Hatırlarım iki palamut 2.5 liradan satılır, tezgahlarda Kalkan balığı bolluğu olduğundan tezgahları Kalkan balığı ile süslerlerdi. Büyükler söyler küçükler dinler, zararın neresinden dönerseniz kârdır, diye bir sözüm geldi söyledim Hem nalına hem mıhına.

Zarardan dönersen kârdır