Kağıthane
Dünyanın hiç bir ülkesinde bir şehire ve onun semtlerine, Istanbul ve semtlerine yazılmış şiir, öykü ve şarkı kadar yazılmadığına inanmaktayım. ‘’Newyork Newyork’’ adlı şarkı , ‘’Arrivederci Roma’’ isimli şarkı , ve ‘’I love Paris’’ gibi şarkıların yapıldığı tarihlerde Eartha Kitt ‘’Üsküdar’’ adlı şarkıyı dünyaya tanıtmıştı.
Istanbul’un güzelliğine yazılan onlarca şiirlerden esinlenen bestekarlar, bütün hünerlerinini göstererek, bu şehirin güzelliğine beste yapmışlar. Önemli bestekarlar bu güfteleri ölümsüzleştirmişler. ‘’Sana Dün Bir Tepeden Baktım Ey Aziz Istanbul; Görmedim Gezmediğim Sevmediğim Hiçbir Yer; Ömrüm Oldukça Gönül Tahtına Keyfince Kurul; Sade Bir Semtini Sevmek Bile Bir Ömre Değer’’ mısraları kadar içten duyguları aksettiren bir başka tarifi duymadığımı itiraf edebilirim.
Sadece Istanbul’un kendisine değil, bir çok semtine ayrı ayrı şarkıların bestelendiği önemli bir bulgudur. Bizans döneminde Barbisos adı ile anılan dere, surların hemen önünden boğaza giden su yolu olarak bilinir. Istanbul’un fethi sırasında Kasımpaşa sırlarından bu dereye Sultan Mehmet, gemilerini indirerek, Constantinopolis’i alıp bir çağı kapatıp, bir yeni çağa damgasını vurmuştu. Bu dere yatağı kenarlarına, Osmanlı döneminde inşa edilen kağıt değirmeni, yörenin ismine Osmanlı döneminde Kağıthane Deresi olarak anımsanmasına neden olmuştur. Bu değirmen ile ilgili Evliya Çelebi’nin ‘’ harabe halinde kağıthane değirmeni ‘’ olduğunu anlatan, semt konusunda yazıları bulunmaktadır.
Bu gün bizim Haliç diye adlandırdığımız derenin adı ‘’Kağıthane Deresi’nin’’ kenarları, mesire yerleri ile donandığı kayıtlarda bulunmaktadır. Günümüze kadar ulaşan gravürlerde, bu beldenin ne kadar güzel bir mesire yeri olduğunu görmekteyiz. Hatta Kanuni Sultan Süleyman oğulları Mustafa, Mehmet ve Selim için yaptırdığı Muhteşem sünnet düğünü, At Meydanında başlayıp Kağıthane meydanında devam ederek, üç hafta sürdüğü bilinmektedir. Kağıthane Deresi’nin hikayeleri sadece bu olayla değil bir çok konuya zemin teşkil etmiştir.
Kağıthane Lalesi adı ile bilinen ‘’Lale-i Günegün’’ yetiştirilip, bu mesire yerlerinin bunlarla donatılması, tarihte, sanat ve kültürün Osmanlı Devletinde derin izlerinin kaldığı bir dönem olarak anılır. Kağıthane Deresi kıyılarına 60 kadar kasır ve köşk yapıldığı ve bunların arasında ‘’Bektaşi Tekkesi’’ ve mezarlığınında yer aldığı bir döneme, 28 Mehmet Çelebi adını yazdırmıştır. En meşhur Kasırın adı olan ‘’Sadabat’’ ismi, bu yöreye adını vermiştir. Su yollarında yapılan kanallardan meydana gelen şellaler, mesire yerinde mevcut olduğu kayıtlarda bulunmaktadır.
Sakin gecelerde kağıttan yapılan kayıkların içine mum dikilerek Kağıthane deresine salınan yüzlerce ışıklı kağıt kayıkların yüzdüğü bu mekanda, bir çok umutsuz insanların bunlara dilekler diledikleri, bu dönemde bestelenen şarkılardan, şiirlerden anlamaktayız. Genç kızlar ve genç delikanlıların bir birlerini uzaktan görüp romantik sevdağlandıkları yer olarakta bilinen Kağıthane Deresi’nin mesire yerleri, bu gün hala şarkılarda dinlediğimiz bir çok hikayelerin içinde terennüm edilerek hatırlanmaktadır.
Lale devrinin yarattığı aşırı kültür ve sınıf farklılığından çıkan halk isyanı sonunda, hareketi yöneten Horpeşteli Arnavut Halil ve hamam oğlanları ile çapulcuların, bu mesire yerlerini talan etmeleri sonunda, isyancılar devrin Sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın isyana kurban edilmesi şartını öne sürerler. Saray tarafından hoş karşılanmasada mecburen bu istek yerine getirilip, öldürülen iki ceset saraydan çıkarılır. Bu vücutların istedikleri kişiler olmadığını iddia eden isyancı Halil, III Ahmed’in tahttan inmesini dayattırması neticesinde, III Ahmed tahttan iner ve I Mahmut Padişah olarak göreve gelir. 1730 senesinde 28 Eylül günü meydana gelen bu kaos, bir dönemin karanlık günlerinin tozlu sayfalar içinde kalmasına neden olur.
Hoca Mehmet Paşa’nın Kerimesi olan Mahinur, gönlünü Bayazıt ’lı yağız bir delikanlıya kaptırır. Mesire yerinde, delikanlının önünden geçerken mendilini yere bırakan Mahinur’un dileği, bu harekette açıktır. Genelde Cuma günleri çıkılan bu mesire yerine bir sonraki Cuma günü erken gelen delikanlı ne Mahinur’u görür, nede ondan bir haber getirecek bir nedimeyi. İçine kapanan şair ruhlu bu genç delikanlının yazdığı mısralar bir zaman sonra Lavtacı Hristaki Kiryazis tarafından bulunur. Civan Ağa ve Andon Ağa’ın en küçük kardeşi olan Hristaki Kiryazis’in ne zaman doğduğu belli değildir. 1914 senesinde Sultan V Mehmed’in ülkeyi kötü idare etmesine dayanamıyan Lavtacı Hristo efendi, kendini pencereden atarak intihar eder. Arkadaşları ve musiki sevenler kendisini Lavta çaldığı için Lavtacı Hristo olarak bilirler. Çevresinde çok sevilen ve sayısız beste yapan Lavtacı Hristo, Kağıthane deresini ve anıyı notalara döker .
Usul ; Aksak Makamı ; Segah
Suy-i Kağıthanede Mecnun Misal, Bekledim Râhın Efendim Bi-mecâl, Anladım Teşrifine Yok İhtimal, Çağlayanlarla Beraber Çağladım, Tali-i Nâsaze Küstüm Ağladım
Bu Segah eseri size genç bir sesten dinletmek istedim.
http://www.youtube.com/watch?v=XzAzN39Hrfk