Emrullah Efendi’den bugüne…
“Çok iyi rehberlik yapıp sınava giren öğrenci sayısını düşürürsek başarı sıramız artar. Sınava girenler içinde Suriyeli öğrencilerden tutun da hiç okumaya niyeti olmayan bir sürü öğrenci var. Biz de bu sene çocukların olabildiğince az kısmının sınava girmesini önereceğiz.’’
Kentin, eğitimde sınav başarısını artırmak için sarf edilen ve zeka pırıltıları(!) taşıyan yaklaşımı farkında olmadan atlamış olmaya mı yanayım, yoksa şimdiye kadar hiçbir yöneticinin bunu akıl edememesine mi, karar veremedim doğrusu!
Atacaksınız içinden size göre başarısız olanları, mülteci çocuklarını, sınavlara yalnızca başarılı kabul ettiğiniz öğrenciler girecek, böylece dünya alem görecek Gaziantep’in eğitim sıralamasındaki yerini!
Neden şimdiye kadar bunu akıl edemediniz ey eğitim camiası!
***
İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra 1910 yılında Maarif Nazırlığı’na getirilen Emrullah Efendi´nin "Şu mektepler olmasaydı, ben bu maarifi ne güzel idare ederdim" yaklaşımının üzerinden geçen 110 yılın ardından, çocuklarımızı, “mülteci çocukları ve okumaya niyeti olmayanlar” diye niteleyen zihniyete bir arpa boyu yol alamadan sürüklenen, bir talihsizlikler manzumesidir güzel ülkemin zavallı eğitim sistemi.
***
Sahi merak ettim. Belki kamuoyu da merak ediyordur. Sizin çocuklarınız var değil mi?
Mesela hangi okullarda eğitim alıyor onlar?
Örneğin, mülteci çocuklarının sayısının çok yoğun olduğu Cumhuriyet Mahallesi ve Karayılan’daki okullarda okuyan çocuğunuz var mı?
Sizin çocuklarınız da 40-50 kişinin eğitim almak zorunda kaldığı devlet okullarından birinde mi okumaya çalışıyor?
Mesela bizim çocuğumuz şehrin göbeğindeki Adnan A.Ş.’de. Kentin en iyi okullarından biri sayılır. Sınıf mevcutları 40 kişi.
Sizin çocuklarınız da böyle kalabalık sınıflarda ve “okumaya niyeti olmayan sürünün” içinde mi, yoksa sizin kriterlerinize göre sınava girmeye hak kazanacak kadar zeki ve başarılı mı?
***
Ay yoksa, siz çocuklarınızı şu pahalı ve kent yöneticilerine kontenjan ve ayrıcalıklı fiyat uygulanan özel okullarda okutarak, “sürüden” ayrı mı tutuyorsunuz?
Ama olmaz ki!!!
Bu çok büyük bir haksızlık!
Kızmadınız değil mi olaya böyle yaklaşmama?
Hani siz, devlet temsilcisi olarak bizim çocuklarımızı “sürü” olarak değerlendirip, eğitimde fırsat eşitliğini göz ardı edince, benim de adeta gözlerim döndü, kusuruma bakmayın!
***
Eğitimde fırsat eşitliği; İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde “Her bireyin eğitim görme hakkı vardır” şeklinde geçer. Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi, Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de eğitim hakkını güvence altına almak için çook uzun yılların deneyimleri ışığında hazırlanmıştır.
En iyi kamu yöneticilerinin bilmesi gerekir ki; Türkiye, bu anlaşmaların hepsine taraftır.
Ayrıcaa, 1982 Anayasası’nın 42. Maddesi’nde, eğitimde fırsat eşitsizliğiyle ilgili olarak, “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir. İlköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve devlet okullarında parasızdır” der. Yani, tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmeler ve anayasanın temel ilkesi, eğitimde “fırsat ve imkân eşitliği” dir.
Vee.. Belki farkında değilsiniz ama, bu kentte yaşayan çocuklarımızı kafanıza göre, “okumakta az gözü olanlar” ve “mülteciler” diye kategorilere ayırır, sonra da bu kategorinize göre yanlış uygulamalara yeltenirseniz, büyük bir anayasal suç işlemiş olursunuz.
Sonra siz “devlet” olarak Anayasa’yı çiğnerseniz, başkaları kim bilir neler yapmaya yeltenir!!!
***
Ben, mastırımı “Eğitim Yönetimi ve denetimi” alanında yaptım. Hatta bu konuda bir tez çalışmam da var. O yüzden eğitimin ne anlama geldiğini çok iyi biliyorum. Mesela bu sistemin ne kadar korkunç ve eğitim mantığından uzak olduğunu, hiçbir çocuğumuzun ve gencimizin, (sizin kategorinize giren, sınavlarda yüksek not alabilenler de dahil), geleceğe iyi hazırlanma imkanı olmadığını bilerek, izleyerek, bizzat yaşıyor ve kahroluyorum.
Eğitim sistemi sağlam ve kaliteli olmayan toplumları nelerin beklediğini de çok iyi bilenlerdenim.
Uygulamaya koymaya yeltendiğiniz yöntemle; çocuklarımızı, mülteci çocuklarını ötekileştirerek, eğitim sisteminden soğutup, uzaklaştıracak olmanız işin bir başka vahim boyutu. Siz ve sizin çocuklarınız yaşamına ve eğitimine nerede devam edecek bilmiyoruz. Ancak biz ve çocuklarımız, gelecekte ötekileştirdiğiniz ve sistem dışına ittiğiniz bu çocuklarla aynı ortamda yaşayacağız. Bu yüzden onların iyi eğitilmiş ve düzgün insanlar olması bizim için çok önemli.
***
Hani şu; birbirinden gereksiz ve boş zaman kaybı olan toplantı ve törenlere katılmak, orada başarı ve zenginlik nutukları atmak, ardından da sanki birbirinizle gizli bir iktidar mücadelesinde imişsiniz gibi, ardı ardına aynı konuyu basın bültenleri haline getirtip, yanına bolcana fotoğraflar ekleterek gazetelere servis ettirmeye gösterdiğiniz özeni, eğitime gösterseniz, eminim, o “sürünün” içerisine dahil ettiğiniz çocukların ne kadar büyük olanaksızlıklar içerisinde yaşadığını, öğretmenlerin ne kadar zor şartlarda eğitim vermeye çalıştığını daha iyi gözlemler, çocuklarımızı “mülteciler” ve “okumakta gözü olmayan sürüler” olarak kategorize ederken eminim bir kez daha düşünürdünüz!
***
Bu kentin eğitimde geldiği, daha doğrusu gelemediği noktadan belli ki siz de bizim gibi çok rahatsızsınız. Bu rahatsızlığın; sizi, insan haklarına, anayasaya aykırı uygulamalara itecek kadar yüksek seviyelere tırmanmış olması bir anlamda memnuniyet verici.
Ancak, şunu çok iyi bilmeniz lazım ki, başarısız olan, ‘okumakta gözü olmayan’ diye ön yargı ile yaklaştığınız çocuklarımız ve öğretmenlerimiz değil, en başta eğitim sistemi ve uygulayıcılar olarak sizlersiniz.
Düşündüğünüz, hepimizi hiçe sayarak uygulamaya koymaya yeltendiğiniz ve çözüm yolu olarak gördüğünüz yöntem, tam bir “acizlik göstergesi.”
Ne güzel, “mülteci çocuklarını”, (hangi yöntemlerle belirlediğinizi bilmediğimiz) “okumakta gözü olmayanları” sınava sokmazsanız, kentin eğitimdeki başarı grafiğini yükselteceksiniz ve herkes de bu kentin ne kadar başarılı yöneticileri varmış diye sizi takdir edecek öyle mi?
Ardından da bu büyük başarınızdan dolayı, belki İstanbul gibi büyük bir kentin yöneticiliğine yelken açacaksınız!
***
Bizim çocuklarımızın hangisinin “okumakta gözü olduğunu”, hangisinin “okumakta gözü olmadığını” nasıl ayır edeceksiniz?
Bunun bir ölçüm yöntemi var mı?
Bizim çocuklarımız zekasını ve eğitilebilme yeteneğini, sistemin hangi başarılı ölçütünü baz alarak belirleyeceksiniz?
Dünyada; böyle bir yaklaşım, ayrıştırıcı ve aşağılayıcı tavır ve uygulama mevcut mu?
Bizim çocuklarımızı, hangi hakla ayrıştırmaya tabi tutabilirsiniz?
Hangi yetkilerle sınav hakkını engelleyebilirsiniz?
***
Çocuklarımız mülteci sorununun sebebi olmadığı gibi, sorumlusu da olamaz, olmayacak.
Olaylara yanlış teşhis koyup, yanlış yöntemlere başvurup, faturayı başkalarına kesmeye çalışmak iyi yöneticilerin tercih edeceği yöntemler olmamalı. Herhalde, ortada bir yanlış anlaşılma var!
Yani öyle olmasını temenni ederiz!