Cehalet virüsü!
Bir grup Urfalının, “Biz virüsten korkmuyoruz, camilerde ibadetimize devam edeceğiz” videosunu izlerken, virüsten mi, yoksa cehaletten mi daha çok korkmak lazım diye düşündüm. Galiba cehalet virüsü daha korkutucu… Virüs, hasta edip kısa sürede öldürüyor, ama cehalet çemberi içerisinde kendi kendinizi yiyerek, dünyaya geldiğiniz coğrafyaya kahrederek, her gün yavaş yavaş ölüyorsunuz. Eğitimli bir kent yöneticisinin, "Hiçbir virüs Türkiye’den, Türk Milletinin beraberliğinden, kardeşliğinden, aldığımız ve alacağımız tedbirlerden daha büyük olamayacak" paylaşımı ile eğitimsiz Urfalı grup arasındaki farkı anlamaya çalışmakta da biraz zorlanıyor insan! Durum, sanılandan daha ciddi ve vahim! Kısa zamanda, ortaya çıkacak olan tablo, korkutucu boyutları gözler önüne serecek. Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Azap’ın 'Hong Kong olma şansımızı kaybettik, İtalya olmayalım' uyarısı çok şey ifade ediyor. Virüs bilimci Prof. Dr. Selim Badur, yoksulların enfeksiyon hastalıklarından daha fazla etkilendiğini açıkladı. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İbni Sina Hastanesi’nde Uzman Dr. Güle Çınar, “Vaka sayısı olarak binleri bulmaya başladı. Vakalar söylendiği gibi yüzlerde falan değil. Artık toplumda da dolaşıyor ve İstanbul çok fena, Ankara da fena başladı. Doğu’da Van’da var, Kayseri’de başladı. 3 tane vaka entübe, üçü de umreden gelme. Her neyse. Önce kendimizi koruyacağız” uyarısında bulundu. ***
Belediye görevlilerinin, deterjan dağıttığı varoşların halini görünce, hangi iki litre temizlik maddesinin bu işi engellemeye yeteceği düşüncesinden dehşete kapıldım. Evlerin halinden, sokakların perişanlığından, insanların görüntüsünden yoksulluk akıyor. Bu kentin yüzde 80’inin yaşadığı koşullar ne yazık ki böyle. *** O varoşlarda, bir avlunun içerisindeki tek odalarda 4-5 aile birlikte yaşıyor. Tamamı, avludaki ortak alaturka tuvaleti kullanıyor. El yıkama alışkanlığı ve tuvalet kağıdı hak getire. Tuvalete girilen o ayaklarla, odalardaki yaşam alanında gezilecek, biraz sonra o basılan yerlere sofra kurulup üzerinde yemek yenilecek, akşam olunca da aynı yere yatak açılıp üzerinde koyun koyuna, nefes nefese uyunacak. Yaşam şekli bu. Varoşlarda yaşayan, giderek yoksullaşan yığınların bundan başka şansı yok. İnsanlar yemeye ekmek bulamazken sabun ve tuvalet kağıdını mı düşünecek? Zaten para olsa da öyle bir temizlik kültürü oluşturamamışsınız ki insanlarda. Arazözleri gönderip, o evleri tepeden tırnağa tazyikli suyla yıkasanız bile bir işe yaramaz. *** Virüsün en hızla yayılacağı, yoksulluk girdabında kıvranan insanların yaşadığı varoşlarla örülmüş bir kentte, kapıları çalıp ikişer litre çamaşır suyu dağıtarak eğer bu işi önleyebileceğinizi sanıyorsanız, tanrıya sığınan Urfalılardan pek de bir farkınız olduğu söylenemez. Bunların tümünün palyatif tedbirler olduğunu hepimiz bilmiyor muyuz? “Hiçbir virüs bizden daha büyük olmayacak” nutukları ile, dünyanın en gelişmiş ülkelerini bile sarsan virüsle baş edilebileceğini sanmak ve düşünmek, akla zarar! Bu yaklaşım, zaten yaşadığı zorlu hayattan tanrıya sığınmaktan başka çaresi olmayan insanlar için bir şey ifade ediyor olabilir, ama aklı başında insanları kandırmaya yetmez. *** Umarım, bir felakete doğru yol almıyor oluruz ve dağıtılan 2 şer litre çamaşır suyu virüsün yayılmasını engelleyerek hayatlarımızı kurtarır! Yoksa, her gün kapılarını çalıp, sarmaş dolaş pozlar verdiğiniz o insanların artık semtine bile uğrayamaz hale gelirsiniz. Panik yaratmayalım doğru, temizlik malzemesi de dağıtalım o da doğru. Ama daha önemlisi, yöneticilerin, olaya yaklaşımının ciddiyetini ve vahametini halka çok iyi yansıtarak, tedbirleri aksatmadan düzenli hale getirmesi. Etrafı yoğun göç ve mülteciler nedeniyle yoksulluk, sefalet, eğitimsizlik, sağlıksızlık ağı ile örülmüş bir kentte bazı olayların kolay savuşturulacağını sanmak ve beklemek herkes için çok büyük bir yanılgıdır. Ve gönülden dileyelim ki, siz gerçekten virüsten daha büyüksünüzdür!