Umut
İlkokuldan sonra götürüldüğüm yatılı okul Kayseri’den 10 kilometre uzakta Şahin tepesi gibi bir tepenin üzerinde, Amerikalı misyonerlerin 1889’da kurduğu bir okuldu. İlk sene akşamları yemek yedikten sonraki serbest 1 saat sürecinde kayabaşı dediğimiz bir yerden Kayseri’nin ölgün ışıklarını seyrederdik. Aileden uzaklarda eğitim için geldiğimiz bu yerden kaçıp gitmek aklımıza gelse de nereye kadar gidebilirdik ki? En fazla gidebileceğimiz mesafede, yolunu izini bilmediğimiz Kayseri ve sonrası yoktu. Zaten 11 yaşımda, beni kaybolmuş olarak geri okula getirirlerdi. Bunu bir sefer denemiştim. İlk hazırlık sınıfı haricindeki bütün talebelerin Cumartesi öğleden sonra Kayseri’ye gitme izni vardı amma, bizim yoktu. İlk hafta sonu ben de, duyguların yoğun yaşandığı kayabaşında otururken, birden aklıma düştü, Kayseri’ye ben de gidebilirim düşüncesiyle 146 basamaklı okul merdivenlerinden inmeye başladım. Niyetim Kayseri’de, şehirde biraz dolaşmak, sonra geri okula gelmekti.
146 basamak say say bitmeyen bir merdiven inişi, sonrası yola oradan, köy olarak tanımladığımız Talas’tan otobüse binip Kayseri’ye gitmeyi planlamıştım. Çocukluk, mutluydum. Okuldan, yani kaleden kurtulup biraz olsun başka mekanda nefes almaktı niyetim. Yolu da tam olarak bilmemekle beraber yön tutturup Talas’a inecektim. Yola indim, bir anda arkamda bir Amerikalı hoca belirdi. ‘Metin nereye gidiyorsun? ‘ diye sordu. ‘Şehre gidiyorum’ diye cevap verdim. İlk sene Kayseri’ye gitmenin yasak olduğunu ifade ederek kendisiyle beraber okula dönmemi istedi. Mecburen tekrar 146 basamaklı merdivenden yukarı çıktık.
Beni bir sınıfa aldı. Önüme birkaç sayfa kağıt koydu. Elime bir kalem verdi. ‘Ben okulumu çok seviyorum’ cümlesini 1000 defa yazmamı istedi. Rakam üç-beş değil, bin defa bu cümleyi 11 yaşımda yazmak mecburiyetinde kaldım. Kaç saat geçti bilmiyorum, ancak bende cümlenin yazılmasında bir sistem geliştirerek, cümleden ziyade kelimeleri yukardan aşağıya yazarak hız kazanmıştım. Ancak bu algı operasyonunun ben de olumlu bir etki etmediğine inanmaktayım. Ters tepki yapmış olabilir diye de düşündüğüm oldu. O günden sonra kaçmayı düşünmedim desem doğru olmayabilir.
Kimi algı operasyonları, bazı insanlara çok etki edebilir ve yanlış bile olsa inanırlar. Kimi insanlarda ise ters tepki verebilir. Bir tarihte hipnoz konferansına gitmiştim. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinden değerli bir hoca Prof. Dr. Sırrı, bu konferansı vermişti. İnsanların bilinç altına etki etmeyi bazı insanlarda mevcut yetenek olarak tanıtmıştı bize. Hatta bir seri tatbikat ta yapmıştı. 15-20 genci aynı anda uyutmuş, istediği bir çok konuda nasıl bilinçlerine hükmettiğini bizlere göstermişti. Bir de ‘’Sakın siz denemeyin, neticeleri felakete yol açabilir’’ diye tembih etmişti. Bu tembihe kulak asmayan bir dinleyici için gece yarısı hocayı arayıp bulmuş, durumu zor düzeltmiştik.
Algı üretmek için kanımca bir konuyu devamlı gündemde tutmakla mümkün olduğunu, çocukluğumdan bu yana aklımdan çıkmayan ‘Ben Okulumu Çok Seviyorum’ cümlesiyle başlamıştı. Ülkemde mevcut raydan çıkmış bir ekonomi, isyan edilecek sayıda işsizlik rakamı, ülkede azalan bir üretim ve üstüne üstlük bunların üzerine çökmüş bir virüs salgını üzerinde yoğun çalışılıp, çareler üretilmesi gerekmekte.
Sokaktaki yurdum insanı bile derin düşünmeye dalarken, İş Bulma Kurumuna iş aramak için gelen bir işsiz, televizyon muhabirine cebindeki parayı göstererek, dolmuş ücretine bile yetmediğini şikayet ediyorsa, yönetimin Ayasofya’da namaz kılmak için gündem oluşturması ne kadar da abes. Nerede namaz kılmak istiyorsan git ibadetini yap, kim sana engel olmakta, derler adama. Ancak toplumun yoksulluğunun ibadetle çözülmesini umut ederseniz, hata ve çöküş kaçınılmazdır.
Kayabaşı’ndan Kayseri’yi seyreder gibi, hani yönetimlerden beklentilerin dışında başka konulara dikkatlerin çekilmesini hayretle izlemekteyim. Hani İngilizce bir deyim vardır kimi zaman söylenen : Before we had Steve Jobs, Johny Cash, and Bob Hope, but now we have no jobs, no cash, no hope ‘ evvelden Steve Jobs, Johny Cash ve Bob Hope vardı şimdi ise ne iş, ne para, ne de umut kaldı, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.