HAKİ
Kimi zaman Meclis genel kuruldaki vekillerin konuşmalarını ekranlardan izlerim. Kürsüden ateşli konuşmalarda kendi aklımla kimin haklı, kim haksız olduğu üzerinde fikir yürütürüm. Birçok konuda söylenen sözlerin içinde hangilerinin doğru, hangilerinin yanlış olduğunu açıkça anlamak mümkün olmakta. Hani zorlamaya bile gerek kalmamakta. Birçok değer 5 Tepeden dikte ettirildiği için, Devlet İstatistik Kurumu’nun verilerini, herkes gibi, bende dikkate almamaktayım. Küçülen bir ekonomide, bir ülkenin büyüme hızı olduğundan bahsetmenin, kanımca cesaret işi olduğu muhakkak. Ülkemdeki birçok değerlerin yittiği hususunda söylenen sözlere itibar ederim.
Ülkemde tarım ve sanayi konusunda üretimin azaldığını iddia etmeye gerek olmadığını düşünmekteyim. Malumu ifşa etmeye benzer, bu da abes olur. Türkiye’de enerji santrallarının toplam kurulu gücü yaklaşık 92.000 MW . Bu santralların yaklaşık yüzde 15’ini rüzgar ve güneş santralları oluşturmakta. Bunların verimlerinin yaklaşık yüzde 30 olduğunu kabul edersek, yıllık 300 milyar Kw saat üretilen enerjinin sadece 260 milyar Kw saat kısmını tüketmekteyiz. Yeni enerji santralları kurulması konusunda büyük yatırımcı şirketlerin tedirgin davranmasından, enerji yatırımlarının bir müddet duracağını kabul etmemiz gerekir.
Aslında kurulu gücümüzün neresinden bakarsanız bakın yüzde 60 kadarını kullanmaktayız. Bazı enerji santralları, enerji alım garantili yapıldı. Bir başka anlatımla üretilen enerjiyi devlet almak mecburiyetinde. İhtiyaç olmasa da, özel şirketler tarafından üretilen tüketilmeyen enerjinin parasının devlet tarafından ödeneceği taahhüt edilmiş. Tıpkı yap-işlet-devret usulü ile yapılan köprü, tünel, hava alanı, şehir hastaneleri gibi, özel sektör tarafından yapılan yatırımlarda, geri dönüş usulü böyle.
Kullansan da kullanmasan da YİD olarak yapılan bu projelerin sözleşmeleri, bu ödeme koşullarını kapsamakta. Halk tarafından enerji kullanımını arttırmak için, kışın bile yaz saati uygulamasının devam ettirilip, açığı kapatmak adına, yükü halkın sırtına bindiren bir idareye sahibiz. Öyle bir yük ki halkın sırtındaki kambur, bu kamburu taşımakta yurdum insanı zorlanmakta. Millet meclisinde ve televizyon ekranlarında yapılan açık oturumlarda, halkın gündemini değiştirmek adına bazı uçuk fikirler ortaya atılmakta. Ayasofya’nın camii olarak kullanılması hakkında bir kararname hazırlanması, Baroların yanına alternatif barolar kurulması ile Baro sayısının artırılması gibi abes konularla toplumu meşgul etmeye yönelik sun-i gündemler üretilmesine, muhalif vekiller tarafından haklı olarak müdahale edilmekte.
Adalet ve Kalkınma Partisi kuruluşunda her vekilin sadece 2 dönem tekrar vekil seçilme kısıtlaması vardı. Bu kısıtlamayı iki dönem sona ermeden parti başkanı için değiştirildi. Daha sonra kimin Cumhurbaşkanı olacağı konusunda Abdullah Gül ile bir sürtüşme yaşandı. Daha sonra iktidar hastalığı, mevki hırsı o kadar etkili oldu ki, parlamenter demokrasiyi bırakıp tek adam yönetimi için seçim konusunda kanun çıkarıldı. İktidarı bırakmak istemeyen sarayın, bu konuda geniş bir çalışma içinde olduğuna inanmaktayım. Bu nedenle ekranlarda değişen gündemlerle ilgili sarayın bir de fedai ordusu bulunmakta. İnanmadıkları her konuyu savunmak adına yaptıkları saygısız konuşmalar, dinleyen insanlarda ruh bozukluğu yaratmakta. KARA olarak bilinen her konuya AK demek için bir yerlerini yırtan insanları izlerken, insanlar bu yönetimden nefret etmekte.
İşsizlik herkesin dilinde, evine yiyecek götürmekte zorlanan insanların, intihar bile ettiklerini izlemekteyiz. Bu kadar zor yaşam mücadelesi içinde bulunan ülke insanları, refah içinde olan saraya yakın küçük bir gurup zengin taraftarın, halkın ne çektiklerinden habersiz olduklarını düşünmekteyim.
Sarayın hazinesine bakan damat, ülkenin büyüdüğünü beyan etmekte. Belki saraya alınan ejder meyvesi miktarını mukayese ederek, büyüdüğümüzü söylediğine inanmaktayım. Artık Ejder meyvesi güney sahillerimizde yetiştirilmekte. Meyvenin iktidar gücünü arttırdığı söylenir. Hani bu güç hangi iktidarı artırır, onu düşünmek gerek.
Fuzuli’nin sözleri olduğu söylenen bu güzel dörtlüğü o kadar çok severim ki, her döneme, her konuya çok güzel uyum sağlar. ‘Mey biter saki kalır, Her renk solar haki kalır, İlim insanın cehlini alsa da, hamurunda varsa eşeklik, baki kalır’ diye bir deyim geldi söyledim hem nalına hem mıhına.