Olsun

YAYINLAMA: 23 Temmuz 2020 / 20.57 | GÜNCELLEME: 23 Temmuz 2020 / 20.57

Birçok şiirin bende hatırası vardır. Kimilerini özel insanlardan dinlediğimden, kimilerinin de sözleri beni alıp götürür. Hani hepimizin bildiği AGORA MEYHANESİ adlı şiir vardır, rahmetle andığım Onur Şenli’nin. Bir de Erdoğan Çokduru’nun AVANAK adlı şiiri. Aslında bu şiirin esas adı Aşk Sonrası Serenadı. Ancak biz bu şiiri AVANAK olarak tanıdık. Ne kadar çok severim bilemesiniz. 

Sarhoşum bu gece aklıma kötü şeyler geliyor, 

Bir sokakta düşünüyorum seni, ayakkabıların yine ökçesiz, 

Yine mektepli genç kızlar gibi saçların kısa,  

Sonra seni bambaşka bir yerde düşünüyorum 

Birbirimizden ayrıyız şimdiki gibi, 

Şarkılar ayrı ayrı yakıyor içimizi, 

Ben bu şehirde avanak dolaşıyorum. 

Parke taşları ayaklarımdan, 

Sinema afişleri gözlerimden, 

Güzel kızlar sözlerimden şikayetçi.

Her iki şiiri birbirine bağlayarak söylerdim ve seslendirirken kelimelerin içinde gezinir, kimi zaman hüzünlenir, kimi zaman gülüp dururdum. 

Bana bakıp bakıp acıma, yanılıyorsun, 

Gayri senin bildiğin adam değilim, 

Islanıyorsam bulvarlarda bir başıma bu benim kendi itliğim. 

Agora meyhanesi adlı şiirin de ayrı bir hikayesi vardır. Gemi kaptanı olan Aster Eleni ile evlenmek ister. Ancak sadece bir koşulla Eleni bu teklifi kabul eder. Gemi kaptanlığını bırakırsa yağız delikanlı ASTER’, Eleni onunla evlenmeyi kabul edeceğini söyler. Aster’in bildiği iki iş var, ya tekne kullanacak ya da içki içecek. Tekneyi elden çıkarır. İstanbul’un 7 tepesinden birinin eteklerinde, Balat civarında bir yerde, eski bir han içinde meyhanesini açar. Meydanlık bir yere baktığından AGORA Meyhanesi adını koyar. Bu meyhane Onur Şenli’nin şiiri ile ünlenir. 

Sana bu satırları bir sonbaharın felç olmuş köşesinden yazıyorum,

Beşyüz mumluk ampullerin karanlığında,

Saatlerdir boşalan kadehlere

Şarkılarını dolduruyorum,

Tabağımdaki her zeytin tanesine simsiyah bakışlarını koyuyorum,

Ve kaldırıp kadehimi 

Rezilcesine yaşamların şerefine içiyorum.

Burası Agora Meyhanesi.

Bu şiirin içinde tarif edilmeye çalışılan ruh hali, yıkılmış, mücadele etme gücünü kaybetmiş bir insanın hüzünlü arayışlarını anlatmakta. Bu kadar yıkılmış da olsa çağırır Aster’i yanına, ‘anlat bana meyhaneci’ der, ‘bu bana yapılır mı?’ Sonra bir kadeh daha ister. 

Ama olsun Ayasofya’yı açtık ya , mintanı olmasa da olur. 

Adamın üstündeki mintanın yakası çok yıkanmaktan köşeleri sökülmüş, işi yok ki, geliri olsun, yeni bir mintan alsın, ama olsun Ayasofya’yı açtık ya, işi olmasa da olur. 

Bu gece benim gecem, 

Kadehlerde alaim-i semaların raks ettiği, 

Gönlümde bütün dertlerin hora teptiği gece bu

Adam bardağına bakar, ümitler kaybolmuş, OLSUN Ayasofya’yı açtık ya, 

Mintanı gelir aklına, yıkasa kuruyuncaya kadar giyeceği mintan yok. 

Mendilimdeki o kızıl lekeye de boş ver

Yarın gelir çamaşırcı kadın 

Her şeyden habersiz onu da yıkar

Sen mesut ol yeter ki, ben olmasam ne çıkar? 

OLSUN Ayasofya’yı açtık ya, gerisini boş ver. Ayasofya hiçbir zaman kapanmamıştı ki.

Bu şiirin bitiş cümlesine hayranım: 

“Burası Kan Tüküren Mesut İnsanların Dünyası”, diye bir sözüm geldi söyledim, hem nalına hem mıhına.

Olsun