Devlet
Çocukluğumda büyüklerimin konuştuklarından kulaklarımda kalan bazı kelimeler vardır. Bunlardan en önemlisi DEVLET baba. Biz Devlet’i hep bir baba olarak tanıdık. Benim yaşıtlarımın böyle hatırladıklarına inanırım. 1939 senesi 27 Aralık’ta Erzincan’da bir deprem meydana geldi. Verilerde 7.8 büyüklüğünde olduğu kayıtlara geçmiş. Bu depremde, binlerce yurttaşımızı kaybettik. Şehrin bütün evleri viran hale geldi. Taş üstünde taş kalmamıştı. Devrin Başbakanı Celal Bayar’ın, “Devlet, bu yaraları en kısa zamanda saracaktır”‘ diyerek halka, Devlet kavramının değerini anlatmaya çalıştığını düşünmekteyim. Devlet’in lügat anlamını araştırırsanız ilginç bir tarif bulursunuz:
‘’Toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal örgütlü bir ulusun, ya da uluslar topluluğunun oluşturduğu tüzel varlık. Ya da toplumun siyasal örgütlenişi ve örgütlerinin tümü’’, olarak nitelendirilmekte. Buradan anlaşıldığı üzere bütün siyasal örgütler bu tanımın içinde mütalaa edilmekte. Hiçbir siyasal örgüt bu tanımın dışında tutulamaz. İster siyasal ya da ister toplumsal bir örgüt olsun, bu tarifin içinde var olmakta. Ülkedeki siyasi örgütler bir tarifle anılmakta. Tarifte Siyasal Örgüt denilmekte. Yani örgütlerinin tümü bu kapsamın içinde bulunmakta.
Devlet projesi tarifini de iyi incelememiz gerekir. Devlet Politikası, devletlerin kuruluş ilkeleri, ideolojileri, sınıfsal yapıları ve varoluşsal çıkarları ışığında belirlenen, tarihselliği olan politikalar yumağıdır. Devlet politikaları sonradan oluşturulmamakta. Devletin var oluşundan beri süre gelmiş bir amaç yumağıdır. Devlet politikaları sıklıkla değişime uğramazlar. Devletler kendi varlıklarını sürdürebilmek, kendi varoluş amaçlarını gerçekleştirmek adına, ülke içinde var olan sınıfsal, dinsel, etnik gibi dengeleri korumakla mükelleftir. Devlet, kendi ülke çıkarlarını koruyabilmek adına çeşitli politikaları, dengeleri bozmadan yürütürler.
Devlet politikaları sosyal, kültürel ve ekonomik yaşamda bire bir karşılığını bulmalıdır. Devletin politikalarının gündelik politikalardan ayrı mütalaa edilmesi gerekir.
Günlük yaşamsal politikalar, kimi zaman hızlı değişime tabi olur. Ancak, Devlet Politikaları bu hızlı değişimden uzak tutulur. Kanımca bir konuyu çok sıklıkla karıştırmaktayız. Bir kişinin politikası ile siyasi iktidarın hükümet programında yazılmış politikalar, birbirine yakın olabilir, ancak bunun Devlet Politikası olması için başka değerlerin var olması gerekir. Yoksa halk sorgulamaya başlar.
Cumhurbaşkanlığı için 1000 artı 300 odalı DEV bir sarayın, yüzlerce ağacın kesilmesi ile milyarlar harcanarak yapımının gerekçesi, Devlet Politikası olabilir mi? Bitlis’te yine Cumhurbaşkanlığı için inşa edilen AHLAT Köşkü, milyonlar harcanıp yapımının gerekçesi, Devlet Politikası olabilir mi? Cumhurbaşkanlığı yazlık sarayı için OKLUK Koyu’nda binlerce ağacın kesilmesi ile milyonlar harcanıp yapımının gerekçesi, Devlet Politikası olabilir mi?
Meksika Devlet Başkanı Andres Manuel Lopez Obrador, Başkanlık seyahatlerinde kullanılmak için alınan 787-008 tipi uçağını 278 milyon dolara satılığa çıkarmış. Başkanın, tarifeli uçakla bir şehre giderken gazetecilerin, ‘Neden tarifeli uçakla seyahat ediyorsunuz?’ sorusuna verdiği cevap ibret verici. ‘Halkım aç ve işsiz dolaşırken ben o uçağa binerken utanırım’ Ne kadar onurlu bir davranış.
Dünyanın güçlü ilk beş ülkesi arasına giren Almanya’nın Başbakanı Angela Merkel’in, Lufthansa’dan alınan eski Airbus uçağı ile Arjantin’e uçarken, Köln havaalanına arızalanan uçak mecburi iniş yapar. Ertesi gün, Angela Merkel’in, Buenos Aires’deki G-20 toplantısına, tarifeli uçakla gittiğini bilmekteyiz. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının emrinde 16 adet uçağın envanterde olduğu söylenilmekte. Ben, 13 adet uçağı Esenboğa havaalanı terminal binası karşısındaki parkta saydığımı hatırlarım. Ülkemde bunca işsiz ekmek parası ararken, fakir halk çöpten yiyecek toplarken, ekonomisi neredeyse çökmüş bir durumda iken, Kıbrıs’a piknik yapmaya, gereksiz 7 uçakla seyahat planlamak, bir Devlet Politikasının gereği olabilir mi ?
Çok söyledim, ancak anlamayanlara bir kez daha söylenmesinde fayda olduğuna inandığım için, buradan her kesim insana hitap etmem gerekmekte. İstanbul Üniversitesi’nin İstanbul Kanalı hakkında, haykırarak verdiği olumsuz raporu değerlendirmeyen bir Devlet, deniz canlılarını zaman içinde yok edecek olan İstanbul Kanalı kişisel anlamsız projesinin, halkın ve yerel yönetimin isyanına seyirci kalması, ne zamandan beri Devlet Projesi olmakta diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.