Yağmur duası
İnsanoğlu asırlardır bir manevi güce sığınmayı hep zor zamanlarında düşünmüş. Doğanın güçlerine karşı gelemediğinden, onları tanrılaştırmış. Zamanı gelmiş onlara kurban adamış. Bu kurbanlar için sunaklar hazırlamış. Tıpkı Tarsus’daki Donuktaş Mağbedi’nde olduğu gibi. Denizlerin gazabından kurtulmak için Deniz Tanrısı Poseidona kurbanlar adamışlar. Bilhassa kuzey ülkelerinde bütün manevi güçlerin ortak bir tanrısı olan Odin’e kurbanlar sunmuşlar. Odin, rüzgarı estirip, tarımsal ürünlerde bereketi verdiğine inanmışlar. Her hangi bir çıkmazın çözümlenmesi için ODİN’e yalvarmışlar. Çok tanrılı yaşamda doğanın her gücü için bir tanrı geliştirmişler. Pagan yaşamda Yunan ve Roma tanrıları bir birine çok benzer ve kimi zaman da aynı isimle anılmış.
Anadolu’da yaşamış medeniyetlerde de bazı doğa hadiselerinin tanrısal güç tarafından oluşturulduğu kabul edilir. Tarihte bu topraklarda yaşamış insanlar bereket için bir tanrıya, Priapos’a ve fertilite için ayrı bir tanrının gücüne inanmışlar ve onu Demeter veya Kybele adı ile anmışlar. Bu dönemlerde bütün doğa olaylarını bu tanrılara bağlamışlar ve onlardan çok korkmuşlar. Onlara adaklar kurban etmişler.
Bütün Tanrıların tanrısı olarak anılan Zeus da, Anadolu’nun çok müstesna bir zirvesinde oturur. Bu dağın adına da IDA dağı derler. Hani başımızı yukarılara kaldırıp tanrıya dua ederiz ya belki IDA dağını anımsatır. Yaz döneminde bu dağa çıkıp aşağıdaki ovaya bakıp, kendimi Zeus yerine koyarak Edremit körfezine doğru şöyle bir baktım. Ege bölgesi çok ısındığı ve sıcak havanın yukarı atmosfere katmanlarına yükselmesi ile IDA dağındaki serin hava bu boşluğu doldurma adına, Ege ovalarına doğru eser. Bu serin hava, ZEUS’un Ege ovasına bir lütfu olur ve buna halk kurbanlar adar.
Yağmur ve fırtınalar tanrısı HATTİ ise, Anadolu’nun her bölgesine yağmur yağdırdığına inanırlardı. Pagan hayatında bu tanrılara kurban verilmese, tanrıların gazabına uğrayacaklarını düşünürlerdi. Bugünden 3 bin sene evvel şehirler ve yerleşim yerleri, bu günkü kadar betonlaşmamış, taşlaşmamış olduğundan yağan yağmurlar, toprak tarafından yeterince emilir, sel oluşması engellenirdi. Sel afeti uzak ihtimal de olsa o kadar selin, tarımsal arazilere alüvyon getireceğinden, fazla bir zarar vermediği kanaatindeyim.
Afrika’da Aswan Barajı yapılmadan evvel, Nil nehri yılda iki defa taşardı. Sel her ne kadar tahribat yapmış olsa da taşkın vadiye bol miktarda alüvyon yani gübre getirmesi önemli idi. Baraj yapıldıktan sonra Nil vadisi yeşil den uzaklaşmış, çöl bu verimli vadiyi kısmen örtmesi, tarımsal açıdan Mısır’ın uzun lifli pamuk hasatına engel teşkil etmiştir. Mısır tarihinde ise yağmuru yağdıran tanrı OSİRİS’in gücü tartışılmazdı. Hatta bereket tanrısı SATET’in bile Osiris’ten çekindiği, Zahi Havas‘ın yazdığı Mystery Of Pharous adlı Mısır tarihi ile ilgili kitapta geniş olarak anlatılmakta.
Mısır’ın firavunlar tarihinde 7 yıl yaşanan kuraklıktan SATET ‘in kurtardığı belirtilmekte. Belki tanrı SATET için birçok kurban vermiş olduklarını düşünmekteyim. Çünkü pagan yaşamda bir beladan kurtulmak için mutlaka bir veya birkaç kurbanın tanrılara adanması gerekmekte idi.
Mısır da, Achaneton döneminde Firavun, tek tanrılı dine geçiş kararına rahipler, ellerindeki güçlerin sona ermesi anlamına geldiğinden, karşı çıkmışlardı. Birde ülkenin merkezini Thebes den Akhetaten’e taşıması, sıkıntıları da beraberinde getirmişti. Çünkü Mısır’daki rahipler, tek tanrılı yaşamda ellerindeki gücün alınmasını, hiç te hoş karşılamamışlardı. Semavi dinlerin belki de esas başlangıç noktası, bu olayla başladığını düşünebiliriz.
Ancak, Mısırlı rahiplerin, tanrısal güçleri temsil etmeleri ve toplumu yönlendirme güçleri ellerinden alınmasını hiçte kabul edememişlerdi. Bu nedenle Achaneton’u öncelikle hasta edip, ölmesini planlamışlar. Rahipler bunda muvaffak olmuşlar. Daha sonra ülke merkezini yeniden Thebes taşınmasını başarmışlar. Tek tanrılı din bırakılmış, pagan hayatına geri dönüş, çocuk firavun Tutankhamun’la yapılmış. Bu arada Nefertiti gibi çok güçlü bir anneye sahip olan Tutankhamun’un, Mısır’da ciddi hakimiyet sağladığı söylenir. Rahipler tekrar eski güçlerine kavuşurlar ve toplumu, tanrıların söylemleri diyerek halka yön vermeye, yani eski hayatlarına geri dönmüşler.
Anadolu’da yaşayan bizler, 2020 senesinde çok kurak bir dönem geçirdik. Bu iklim değişikliğinin nedeni, dünya üzerindeki ülkelerin atmosfere kloroflorokarbon salınımlarını kontrol etmemeleri ve gelecek nesilleri dikkate almadan, yağmur ormanlarını yok etmelerini sayabiliriz. Sayılan bir, iki konu bile iklim değişikliğine yol açan başlıca nedenlerden birer örnektir. Dünya etrafında dolaşan birçok meteoroloji uyduları marifeti ile artık, nerede yağmur yağacağını, nerede fırtına olacağını, nerede kar yağacağını tahmin etmek pek zor olmamakta. Hatta 3-4 haftalık tahminlerde bulunmak bile kolaylaşmış durumda. Bu nedenle gerçekler toplum tarafından bilinirken, aptal halkı kandırmak adına çıkıp yağmur duası yapmak, HATTİ’ye kurban adamak gibi bir şey olur diye, bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.