Hiç yakışmıyor
Her ülkenin birçok değerleri vardır, asırlar da geçse bu değerler yıpranmaz. Hatta böyle bazı değerler öyle kalıcı olur ki, değiştirmek istenmesi bile düşünülmez. İnsanlar böyle değerlere sıkı sıkı bağlı kalırlar. Hani, insanların genelde tek eşlilik dönemlerinde, eşlerine sadık kaldıkları gibi, gelenek ve kültür değerlerine sadık kalmaları da doğaldır.
Son on beş senede bu değerlerin önemli bir noktasının yara aldığını düşünmekteyim. Bu da ulus devletin ana yapısı olan aile ve ailenin ana unsurlarından evlilikte eşlerin karşılıklı sadakate önem vermesi. Eşlerin birbirine olan saygısının oluşturduğu bir aile yapısından bahsetmek doğru olur.
Aile yapısında eşler arasında sevgi ve saygısının bulunmadığı bir ortamda meydana gelen çocukların büyük bir çoğunluğu, olmayan sevgi ortamının dışında yetişmeleri neticesinde, kimi yerde toplumla uyum sağlayamaz ve toplumun dışladığı insan yapısına dönüşebilirler. Bu aile yapısı içinde ANNE önemli bir yerdedir. Bu nedenle kız çocuklarının yetişmesine çok dikkat edilmesi gerekir. Gelecek nesillerin kaynağı bu anne adaylarıdır. Erkeği yönlendirebilecek kabiliyettedir kadınlar. Ellerindeki gücü çok iyi kullanması öğretilmelidir, kız çocuklarımıza.
Ata rahmetlinin kadınlar için söylediği çok önemli sözlerden bazı bölümler vermek isterim. Bu sözler sadece bir dönem için değil, her dönem için geçerli olabilecek sözlerdir.
Örnek ‘Medeniyetin esası, ilerlemenin ve kuvvetin temeli aile hayatıdır. Bu hayatta yozlaşma, muhakkak sosyal, ekonomik ve siyasi bozulmaya sebep olur.’
Aslında her fırsatta Atatürk, aileyi bir hayat arkadaşlığı olduğu kadar bir şeref ortaklığı diye tanımlar. Değerli sosyolog Sadık Sadak’ın tarifi beni kökten etkilemişti: Ailenin inhilâli milletin inhilâli demektir. Kadınlık terakki ettikçe, kadınların nail olacakları fazla hukuk, hürriyet aile rabıtalarının kuvvetlenmesine sebep olmalıdır. Ailede hayatta kadının erkekle müsavata doğru gitmesi, kadınların faâl hayata karışmaları hep ailenin lehine olmalıdır’ diye tanımladığı cümleler önemlidir.
Atatürk’ün kadınlarla ilgili en önemli cümlelerinden diğeri ise, ‘Dünyada her şey kadının eseridir.’ Ne kadar öz ve güzel bir söz. Türk kadını için değerli bir başka sözü de ‘Kadınlarımız erkeklerden daha çok aydın, daha çok verimli, daha çok bilgili olmak zorunluluğundadır. Gerçekten ulusun anası olmak istiyorlarsa böyle olmalıdır.’ Bu sözleri sıklıkla okurum.
Avrupa ülkelerindeki bazı toplumlara bakınız, bilhassa gelişmiş ülkelerin liderlerini ele alalım. Almanya’yı Şansölye Angela Merkel, Belçika’yı Sophie Wilmes, Danimarka’yı Mette Frederiksen, İzlanda’yı Katrin Jakobsdottir, Norveç’i Erna Solberg, Finlandiya’yı Sanna Martin ve daha birçok kadın hem kendi ailelerini, hem de ülkelerini başarı ile yönetmekteler.
Ülkelerinde ekonomik sıkıntı yaşanmamakta, hatta pandemi döneminde ülke içinde çalışan kesime inanılmaz destekler üretip, ülkelerindeki refaha zarar getirmemekteler. İşsizlik bu ülkelerde çok düşük seviyede, ancak işsiz kalanlar bu durumdan mağdur olmamakta. Her ülkede olduğu gibi bu ülkelerde de işsizlik için bir fon bulunmakta, ancak ülkemizde olduğu gibi bu fonda biriken değerler, bilinmeyen nedenlerle buhar olup kaybolmamakta. Yeri ve zamanı geldikçe, işsiz kalanlara bu fon kullandırılarak, mağduriyetleri giderilmekte.
Bizim ülkemizde de işsizlik fonu kuruldu, tıpkı deprem zararlarını karşılamak adına kurulan deprem fonundaki büyük paralar gibi, milyonlarca lira bu fonlarda toplandı. Ancak bu fonlardaki milyonlar buhar olup kayboldu. Nereye gittiği belli olmayan bir meçhulde yol aldı. Bu da yetmeyince, Merkez Bankası’ndaki ihtiyat akçeleri de bu arada kim vurduya gitti. Soma’da maden ocağında hayatlarını kaybedenler için toplanan milyonlarca liranın akıbeti, ekranlarda ünlülerle reklam yapıp MYNMAR için toplanan milyonlar ve diğer fonlarda toplanan paraların makus talihi gibi hepsi sırra kadem bastı. Kim, kimden hesap soracak?
Ülkemizde Cumhurbaşkanlığı sistemini tanımlayan 6771 Sayılı Kanun’da belirtildiği gibi, ülkemizi yönetenlerin cezai hiçbir sorumluluğu bulunmamakta. Yönetimin dokunulmazlık zırhı, yukarıdan aşağıya kadar etkili bulunmakta.
Yakın tarihimizde 1863 senesinde temelleri atılan American Robert College; Talas, Tarsus, İzmir, Harput, Gaziantep, Merzifon gibi şehirlerde yaygınlaşan Amerikan okullarının ilkidir. Bu ilim yuvası daha sonra Boğaziçi Üniversitesi olarak yakın tarihimize damga vuracak bir dönüşüme uğradı. İstanbul’un en müstesna bir yerinde, 1 milyon 640 bin metrekare arazisi bulunan bir yerleşkede üniversite.
Bu üniversitenin idaresine belediye başkan adayı bile yapılmayan bir kişinin Rektör atanması üniversite hocaları, talebeleri ve büyük toplum kitlelerinin isyan etmelerine neden oldu. Bu atamaya toplumun yasal tepkisini, terörist faaliyetine benzetmenin doğru olmadığına inanmaktayım. Hatta bu tanımlamada, öğretim görevlisi sayın BUĞRA’yı hedef almanın da çirkin olduğuna inanmaktayım. Saygın bir kadın akademisyene, sanki kin kusarcasına yapılan bu haksızlık, kadınların hepsine yapılmış sayıldığı düşüncesindeyim diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.