Kendi İyiliğim İçin Başkasının İyiliği-2

YAYINLAMA: 16 Mart 2021 / 18.21 | GÜNCELLEME: 16 Mart 2021 / 18.21

(Doğanın tüm canlı ve cansız değerleri ile ortak yol alma zamanı)

İnsanlık hiçbir döneminde doğanın iyileştirici gücünden vazgeçmedi. İnsan yaşama bağlı olmayı, umutlu kalmayı, umudunu hep dinamik tutmayı yeğledi. Belki canlı kalabilmenin, hayata tutunabilmenin doğal akışıydı bu. Bununla birlikte insan kendini keşfettikçe, doğaya ve sevmeye dair bilincini geliştirdikçe, sosyal dünyaya sarılma hissine de kapıldı; hayatı sevmeyi bildikçe insan onu değerli kılmayı ve onun için mücadele etmeyi seçti. Kendini yaşatan ve kollayan her şeyi korumayı ve geliştirme görevini içtenlik ve özveri ile sahiplendi insan.

İnsan için yaşam sadece “sürekli yiyip içmek, yatıp uyumak, gece gündüz çalışmaktan” ibaret değildir. Onun için hayattaki yenilikler, “en iyisi arayışı” hep sürdü. Tabi ki bu arayışın yolunda, insanlık için ortaklaşılabilir çok değere de evrensel boyutta varıldı-varılacak: Demokrasi, özgürlük, adalet, hak, hukuk, eşitlik, iş güvenliği, sosyal ve sağlık hakları, eğitim hakkı, yaşam hakkı gibi birçok hak, ulusal ve uluslararası hukuklarla güvence altına alındı. Ama hiçbir dönemde bu ortak değerlerde “mükemmel” diye bir seviye görülmedi/görülemez.

Avcı toplayıcı yaşamdan (ilk yaşam biçimi) günümüze gelinceye dek; dengeli, eşitleyici, hakkaniyet, adalet, insan ve doğal dengeyi önceleyen, “uzun süreli bir kuruluş, kurum, model ve yapıya” rastlanıldığından da pek de bahsedilmemektedir. On binlerce yıllık yaşamın zaman tünelinde, insanın yenildiği bencillik, iktidar, güç olma, kendini koruma/var etme, istifleme, tek başına tüketme güdüsü, doğal ve toplumsal mekanizmaları da yıkıp geçmiştir, geçmektedir. “İyilik yapısın göre şekillenen insan,” fark etmeden “kötülüğün dalgasına” da çabucak kapılabilmekte.

“Dünya serveti, sınırları, kaynakları, mirası, doğal varlıkları eşit dağılıma bırakıldığında, tümümüze yetecek hazine olduğunu” unutmadan; birlikte üretip, birlikte yemek; birlikte yaşayıp, birlikte mutlu olmak; beraber çalışıp, beraber yemek; birlikte düşünüp, birlikte güçlüklerin üstesinden gelmeyi sonsuz idrak etmeye ihtiyacımız var.

Bireysel, ailesel, bölgesel, ulusal olmanın ötesinde, küresel boyutta duygudaşlık, güç birliği, iletişim, duyarlılık, ilgi ve dayanışmayla yeryüzünün tonlarına dalmalı ve birbirimize “uzağın yakınlaşmasında” durmalıyız. Yaşam döngüsü sadece bulunduğumuz yerle sınırlı değildir. Suların, denizlerde, okyanuslarda buluşma misali, hayatlarımız küresel bir buluşmayı çoktan gerçekleştirdi bile. Küresel çapta işbirliği, sağlık, eğitim, çalışma ve insanca yaşam ilkelerine sahiplenme; doğal kaynakları koruma zarureti artık hepimizin ödevi haline gelmiştir. Unutmayalım! Küresel boyutta varız, küresel boyutta var olacağız.

Yapay zeka, dünya ötesi gelişim ve bio mühendislik çağının kapısından daldığımız bu zaman diliminde, geldiğimiz teknolojik seviyeyle övünüp dururken: Dünyadaki açlık, ilaçsızlık, yoksulluk, susuzluk, sefalet, hastalık ve ölümlerin çığlıkları ciddiyetle işitilebilmelidir. Gıdasızlık, susuzluğun, ilaçsız ve sağlıksız yaşam koşullarının sebep olduğu çocukların ölüm oranları vicdanları sızlatacak boyutta değil mi? Dünyada, günlük kaç çocuğun, bu gerekçelerle yaşamlarının son bulduğunu bilmek hepimizin sorumluluğun da değil mi? Bunları bilmek aynı zamanda sorumluluk bilincimize ivme katacaktır.

Dünyadaki tüm yıkımlar, kuraklık, iklim krizleri, doğal tahribatlar, sömürü, hak gaspları, hesapsız kaynak tüketimleri sadece bulunduğu yeri yakmadığını görmek için gözlerimizi bu gerçeklere açmalıyız. Avustralya’da yanan ormanlar, Afrika’da kurutulan sular hepimizi oksijensiz ve nefessiz bırakacaktır. Unutmayalım ki, hepimiz birbirimizi ile, hepimiz doğanın bize bahşettiği değerleri ile varız. Bunlara uyum sağlayamadığımızda, ilgi duymadığımızda; korumadığımızda, ne yazık ki geleceğimizi; “serinliğini kaybetmiş, ışıldamayan, coşkusuz, kurumuş ve susuz birer dere yatağına” terk etmiş olacağız.

Harari: “İnsan devasalaşan, yoğunlaşan ve katılaşan, “modern çağ sömürüsüne, çarpıklığına karşı ilk insan topluluklarının normlarına dönüşü ile başlamalı, diyor. Alınan, satılan, tüketilen ve sadece eksilten varlıklar olmaktan çıkmayı uygun gören paradigma insan ruhuna işlenmiş, genetiğinde evrimleşmiş durumdadır.

Bize düşen tüm bu korku, kaygı, dayatma ve doğal belirsizliklerin karşısında geleceğe dair ortak hayaller kurmak; zihinlerimizi ve yüreklerimizi buluşturmak. Evren BALTA’nın “Tedirginlik Çağı Kitabında” belirttiği gibi: “Kendimizi ortasında bulduğumuz o girdabın içine bırakıp, o girdapta rahat etmeye alışmak değil, bu girdabın akıntıları arasında, mahvedici akışının ortaya çıkmasına izin verdiği gerçeklik, güzellik, özgürlük ve adalet biçimlerini aramaktır.”

Yaşamda, doğada, evrende var olan tüm değerlerle buluşma, tüm bu değerleri koruma ve tüm bu değerleri içimizde hissedebilme; insanlığın değerlerini yüceltebilecektir: Sevgi, saygı, hoşgörü, empati, dayanışma, ortaklaşmak, duygudaşlık, özgürlük, adalet, eşitlik, demokrasi gibi.

Doğanın tüm canlı ve cansız değerleri ile ortak yol alma zamanı!

Not: Haftaya sürecek

 

Kendi İyiliğim İçin Başkasının İyiliği-2