Montreux
Geçtiğimiz hafta içinde inanılmaz konulara şahit olduk. Kadınların yaşam hakları konusunda uluslararası İstanbul Sözleşmesi’nden bir erkeğin, Cumhurbaşkanı olarak, ülke imzasını geri çektiğini ilan etmesi, iktidar partisinin bir çalışanının kendi lüks aracı içinde KOKAİN içmesinin partinin iç meselesi olduğunun ilan edilmesi, Meclis Başkanının ülkemizin Cumhurbaşkanının bir kararname ile Montrö’den çekilebileceğini söylemesi, ve daha da elim bir tarifle aynı kişinin bir millet vekiline ‘PİŞMAN EDERİM’ diye beyanat vermesini izledik bu hafta. Çırpınışların, batağa daha da batan ‘Quick Sand’ misali sahnelerin her birini izlediğimde, gözlerim yerinden fırlamakta.
Seneler öncesi bir okul arkadaşımla İsviçre’nin, kimi yerde Lac Geneva, kimi yerde ise Lac Leman olarak anılan İsviçre ile İtalya’nın paylaştığı bir gölün etrafındaki şehirleri gezmek için, bir Pazar günü, tur yapmıştık. Cenevre’den çıkışta ilk durağımızda, bizim Lozan diye andığımız, Lausanne şehrine vasıl olduk. Zaten mesafe pek te uzak değildi, 40 kilometre kadar uzaklıkta şirin bir İsviçre kasabası. Aynı gölün kıyısında önemli bir otel olan Beau-Rivage Palace otelinin oto parkına arabamızı park ettik. Bu muhteşem otelde hem konferanslar düzenlenmesi için bir bölüm, hem de normal misafirler için odaları bulunan büyük bir bina, gölün kenarını süslemekteydi.
Otelin, Türkiye tarihi için, büyük önemi vardı. Murat’la beraber otelin müdürünün kapısını çaldık. Türk olduğumuzu ifade ederek, bu oteldeki Lozan Anlaşması’nın yapıldığı odayı görmek istediğimizi dile getirdik. Otel müdürü düzgün İngilizce, aynı zamanda Almanca ve Fransızca konuşan kibar biriydi. Lac Geneva etrafında yerleşik İsviçreliler, kuzeyde yaşayanlar İsviçreliler gibi Almancanın yerine, öncelikle Fransızca konuşurlar. Lac Leman gölünün doğu tarafında ise İtalyanca hakim kullanılan konuşma dilidir.
Otel müdürü bizi, Lozan Barış Antlaşması’nın imzalandığı odaya götürdü. Kanımca bu otele, bu odayı görmek için, bir çok Türk geldiğini düşünmekteyim, çünkü otel müdürü isteğimizi duyunca hafif tebessüm ederek, ‘severek gezdiririm’ diye bizi kabul etmişti. İkinci katta bulunan bu odaya girdiğimizde, dikkatimizi masif çok büyük bir dikdörtgen masa ve etrafında sırtlıkları yüksek büyük sandalyelerle çevrili bir toplantı salonu vardı karşımızda.
Ancak bir kenarda nispeten küçük bir tek sandalyenin durması ilgimizi çekti. Konuyu hemen otel müdürüne sorduk. Bu sandalye neden küçük, diğer sandalyeler neden büyük diye bir soru yönelttik. Cevap çok önemli idi. Tarih satırlarında bu barış sözleşmesine imza koymak için gelen İsmet İnönü’nün, bu odaya geldiğinde ‘Benim oturacağım yer neresi?’ diye sorduğunda, bu küçük sandalyenin gösterilmesi karşısında , ‘Masanın etrafında benim için aynı büyüklükte iskemle olmazsa, bu odaya girmem’ diyerek oteli terk ettiğini biliyoruz. Bu itiraz, belki bir ufak detay diye düşünürsünüz, ancak, İstiklal Savaşı vermiş, yeni Cumhuriyeti hak kazanmış bir ülke için, çok önemli ve büyük vurgu olduğuna inanmaktayım. Konferansın yapıldığı bu masanın etrafındaki sandalyelere kimlerin oturduğu, masanın üzerinde yazılı idi. Bir müddet orada durduk ve 1923 senesini içimize çekerek odadan ayrıldık. Değişik duygular içindeydik. Böyle büyük konferanslarda ülke olarak gerektiği yerde var olmamızın, uluslararası platformlarda ne kadar önemli olduğuna inancımız tamdı.
Lozan’dan ayrılıp kısa bir yolculukla küçük bir kasabaya geldik. Montreux, Türkiye için çok büyük bir öneme haiz bir küçük kasaba idi. Montreux Palace Oteli, Lozan Barış anlaşmasını bir yerde, Türkiye’nin bağımsızlığını ve boğazlar üzerindeki egemenliğimizi tasdik eden bir konferansın yapıldığı yerdi. Otelin önünde Murat’la yine park edip, bu anlaşmanın 20 Temmuz 1936 da imzalandığı yeri görmek istedik. Aslında imzalandığı yer, bir yemek salonu idi. Otelin birkaç tane özel yemek salonlarından bir tanesi. Ancak bu salonun, eski hali ile muhafaza edilmemiş, değişikliğe uğramış olduğunu öğrendik. Olsun, o havayı teneffüs etmek bile bize yeterli idi.
Boğazların, Türkiye Cumhuriyeti tarafından kontrol edilmesi, ancak uluslararası geçişlerin, savaş hali dışında, serbest kılınması hususunun tespit ve tasdik edildiği bir konferansın, Türk halkı için önemli bir belge olduğunu düşünürüm. Bunun üzerinde en ufak bir virgül değiştirilmesinin, konuyu nerelere götüreceğini tahayyül bile edemiyorum, değil ki Montreux Sözleşmesi’nden çıkmak, ancak bir delinin düşüncesi olabilir diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.